Geçen gün Oscar adaylarının duyurulmasıyla birlikte Güney Koreli Bong Joon-ho'nun Parazit (Parasite) filmi, en iyi film ödülüne aday gösterilen 12. "yabancı" film oldu. Bu üst düzey ödülü şimdiye kadar yalnızca İngilizce filmler ya da hiçbir dilde olmayan bir film (Artist, The Artist) kazanabildi, yani Parazit gelecek ay hayal bile edilemeyen şeyi yapabilirse tarih yazmış olacak.
Fakat Parazit'in adaylığı ve makul zafer şansı, tüm bu Oscar şamatasını çöp haline getiriyor. Çünkü eğer bu yıl Parazit aday gösterilebiliyorsa, neden Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi (Portrait of a Lady on Fire) aday olamadı? Tatlı Hayat (La Dolce Vita), Serseri Aşıklar (Breathless) veya Persona neden hiçbir zaman aday gösterilmedi? Daha yakın zamana bakarsak, Toni Erdmann, O Kadın (Elle) veya Mutlu Lazzaro (Lazzaro Felice) neden olmadı?
Parazit'in en iyi film dalındaki adaylığının ortaya koyduğu korkunç gerçek, Akademi Ödülleri'nin asla kaliteyle değil; beyaz, İngilizce konuşan erkeklerin ağırlıklı olarak beyaz filmlerinden oluşan küçük bir seçkiyi ödüllendirmekle ilgilenmesi. Güzel, iyi tasarlanmış ve yönetilmiş bir film olan Parazit kazanırsa Oscar, Sınırsızlar Kulübü (The Dallas Buyers Club) gibi kalitesiz, orta yolcu yapımları ödüllendirmeye nasıl dönebilir? Geçmiş ödüllere baktığımızda, 1983'te En İyi Film kategorisi, Sevgi Sözcükleri (Terms of Endearment) ve Kostümcü (The Dresser) gibi vasat filmler arasındaki rekabetten ibaretken, Akademi neden Shōhei Imamura'nın 1983 Palme d'Or ödülünü kazanan Narayama Türküsü'nü (The Ballad of Narayama) ortaya atarak işleri kızıştırmadı?
Akademi Ödülleri bir an bile olsa “dünya” sinemasını görmüş olsaydı bugün sinemadaki manzaranın ne kadar farklı olabileceğini hayal etmek adeta yüreğimi parçalıyor; görünürlük ve tanınırlığın faydaları onlarca uluslararası film için gişe başarısı anlamına gelebilir, nesiller boyu ilham verebilirdi.
Bong Joon-ho Altın Küre'de En İyi Yabancı Film ödülünü kazandığında, İngilizce konuşan tüm dünyaya sert eleştiriler getirdi: "Altyazı denen bir inçlik engeli aşabilirseniz, daha nice harika filmle tanışacaksınız." Aynen öyle. Filminin başarısı (Parazit şu ana kadar ABD ve Kanada'da 25 milyon doların üzerinde hasılat elde etti, bu küçük bir Güney Kore filmi için muazzam bir rakam) izleyicilerin uluslararası filmlerle her zaman etkileşime girebildiğini gösteriyor; yalnızca, onlara bu şans tanınmıyor.
Çünkü gerçekte Oscarlar, bu hiçbir olayı olmayan filmlerin (Chicago! Yeşil Yol [The Green Mile]! Places In The Heart!) kutlanmaya değeceğine insanları inandırmayı amaçlayan bir propaganda hamlesi. Elbette öyleler, sinema takvimindeki en büyük gecede kırmızı halıya davet edilmeleri tam da bunu söylüyor. Akademi zaman zaman doğru kararlar verip yeni ve maceracı bir şey seçerse (mesela Ay Işığı (Moonlight)!) bu sadece bir yıl önceki seçimlerini geçerli kılmak içindir. Aslında, yılın en iyi filmlerinin sadece Amerikan veya bazen de İngiliz olabileceği fikri, açık bir yalandan, kültürel emperyalizmden başka bir şey değildir.
Aralık 2019'da çok sayıda film ve kültür mecrası yılın ve on yılın en iyi filmlerini seçtiği listelerini yayımladı. Bir ABD sitesini ele alalım: The AV Club, 2010'ların en iyi 100 filmi başlıklı fazlasıyla hoş bir liste hazırladı, ne var ki üst sıralarda yine Amerikan filmlerine şaşırtıcı bir ağırlık verdi. En iyi 10 filmden yalnızca bir tanesi Amerikan değildi: Asgar Ferhadi'nin Bir Ayrılık (A Separation) filmi. Vulture'ın listesinde de Bir Ayrılık, ilk 10'de yer alan ve İngilizce olmayan tek filmdi. Bu en bariz haliyle katıksız bir aptallık (matematiksel olarak dünyadaki en iyi filmlerin yüzde 90'ının aynı dilde olma şansı nedir?) ama artık şaşırtmıyor bile. Bu, Amerika'nın kültürümüz üzerinde kurduğu tahakkümün ne kadar dirayetli olduğunun kanıtıdır.
Bu dengesizliğin en sinir bozucu yanı, insanların (haklı olarak) kadınların ve azınlıkların ekranda daha iyi temsil edilmesini ve beyaz tenli olmayanların çalışmalarının kabul görmesini talep ettiği bu günlerde hala devam etmesi. Bu adaletsizliğe karşı koymanın çok kolay bir yolu, nüfusun ağırlıklı olarak beyaz olmadığı ülkelerden daha fazla film izlemek ve aday göstermektir, örneğin Mati Diop'un yönettiği Atlantique veya geçen yıldan, Lee Chang-dong'un yönettiği Şüphe (Burning) gibi.
Ancak seleflerinin çoğundan daha fazla şansı olmasına rağmen, Parazit 9 Şubat'ta büyük ödülü kazanamayacak. Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde “önemli olan katılmaktı” ödülünü kazanacak. Büyük ödülü ya Bir Zamanlar... Hollywood'da (nedense kendisi de Hollywood hakkında) ya da 1917 (Birinci Dünya Savaşı'na dair bir film daha) kazanacak ve Hollywood gerçekten de olabilecek en iyi şeyleri, insanların izlemek istediği ve bizim gibi konuşanların yer aldığı filmleri çektiği yönündeki avutucu mite dönecek. Ve önümüzdeki yıl Oscarlar bir kez daha dağıtılmaya başlandığında ve izleyiciler temsil eksikliği karşısında bir kez daha hayal kırıklığına uğradığında, Yılın En İyi Filmi kategorisinde yarışan tüm adayların Amerikalı olduğunu gördüğümüz için hiç şaşırmayacağız.
NOT: Salmon'un tasarımdan kaynaklanan nedenlerle kısalttığımız başlığının tamamı şöyledir: Parazit'in Oscar kazanmasına elbette izin verilmeyecek: Bu Hollywood'un vasat beyaz filmler piyasasını mahvederdi
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk
© The Independent