Meleyê Batê, Klasik Kürt Edebiyatının önemli şair ve yazarlarındandır.
Din alimi olan Betê, aynı zamanda Kürtçe Mevlid'in de yazarıdır.
Şiirlerinin toplandığı Divan ve Zembilfroş adlı manzumesi bulunmaktadır.
1417 yılında Hakkari’ye bağlı Batê köyünde doğmuştur. Duhok, Musul, Hewler ve Misk’te medrese eğitimi almış; 1491 yılında, Berçelan Yaylası'nda bir yolculuk sırasında kar ve tipiye yakalanmış, bunun üzerine sığındığı mağarada donarak hayatını kaybetmiştir.
Mağarada donmadan hemen önce, yaşadığı ölüm anını dile getirdiği son şiiri oldukça önemli bir eserdir.
Dünya edebiyatında buna benzer bir örnek var mıdır bilemiyorum, ama şiir oldukça sarsıcı duygular içermektedir.
Dolayısıyla Kürt Edebiyatındaki yeri, ölmeden hemen önce yazdığı şiirle daha da pekişmiş, dünya edebiyatına bu konuda benzersiz bir eser bırakmıştır.
Meleyê Batê, Kürtçe’yi en etkili kullanan Meleyê Cezirê, Fekiyê Teyran gibi önemli Kürt şair ve yazarın arasında yer alır.
Kürtçe Mevlid ve çok sayıda şiir ve Zembılfroş adlı destası manzumenin yazarıdır. Bütün eserlerini Kürtçe yazmış ve oldukça da etkili edebi bir dil kullanmıştır.
Şair, yazar ve din alimi olmasının yanında, aynı zamanda toplumcu yönü ağır basan birisidir.
Hakkari Meydan Medresesi'nde müderrislik yapan Batê, halkın, toplanan vergilerin altında ezildiğini görünce, Hakkari Beylerinden, İbrahim Han Bey’in huzuruna çıkarak vergilerin düşürülmesi talep ettiği rivayet edilir.
Bu konuyla ilgili halk arasında dilden dile anlatılan bir söylenceye de göre ağır vergi borçlarından bunalan halk Melayê Batê’yi Mîr’in huzuruna gönderir.
Mîr, halkın vergi borçlarını sileceğini, ancak Batê’nin karşılığında kendisine ne vereceğini sorar.
O ise, 'Mîr’im gücüm 150 öğrenciyi daha okutmaya yeter. Borçları silerseniz, 150 öğrenciyi daha alır, okuturum' der. *
Hayatı hakkında herhangi bir yazılı belge olmamasına rağmen, sözlü anlatımlardan kendisiyle ilgili bazı rivayetler günümüze kadar ulaşmıştır.
Bu rivayetlere göre, Batê müderrislikten ayrılıp köyüne yerleşir, çocukları, gençleri eğitmeye devam eder.
Ancak bir süre sonra kimi araştırmacıya göre Mir İbrahim Han, köyden ayrılmasını ister. Kimisi bu ayrılmayı bağlı bulunduğu medreseye bağlar.
Batê tipiye yakalanır
Batê sonbaharın bitiminde, kışın başında köyünden ayrılır tek başına.
Mir Hesen Veli Medresesi'nin bulunduğu Misk’e (Bahçesaray/Van)’a doğru soğuk bir günde yola çıkar.
Batê için artık hazan; yolculuk ve gitme vaktidir. Kış kendini hissetirmiş, mevsim soğumuştur.
Batê yoluna devam ederken, hava daha da bozmuş, kar ve tipi yolları kapamış, ortalığı sis almıştır.
Kar, kış, kıyamet Batê’yi yolculuğundan alı koymuş, yoluna devam etme imkanı kalmamıştır.
Bu durumda Mele Batê, Berçelan Yaylası'nda bir mağaraya sığınmak zorunda kalmıştır.
Ancak hava tipiye dönmüş, kar hızlanmış, kısa sürede her tarafı kapatmıştır.
Batê’de ne ateş vardır, ne de yemek. Elinde kırık bir kalem ve birkaç parça eski defter.
Çok üşür Batê, donup öleceğini düşünür. Bu nedenle de güç ve takati tükenmeye, vücudu donmaya başlamadan kalemiyle sararmış yapraklara son şiirini yazar.
Hayatının en yalın, en sade ve duygu dolu şiirdir. Zihni bir gelir, bir gider, duygularını içinden geldiği gibi kağıda döker, gözyaşlarıyla birlikte.
Şiir bitmiş midir bilinmez, ama son nefesi de tükenmiştir Mele Batê’nin.
Üç beş ay dona kaldığı mağarada kalır cenazesi, baharda ulaşılır kendisine.
Göğsünde tuttuğu şiir defteri, yere düşmüş kalemi, bedeni kaskatı kesmiştir. Defter kısmen deforme olsa da, şiir okunaklıdır.
Batê’nin ölüm haberi kısa sürede yayılır dağ köylerine, şiirleri kısa sürede dilden dile dolaşır.
Meleyê Batê hazin bir ölümle hayata veda ederken, hayatın son anlarını anlatan şiiri ezberlenir, dengbejler tarafından cemaatlerde söylenir, dilden dile aktarılır.
İşte o hazan kokan şiiri;
Çirya Paşiyê Pê Da
Ji çirya paşiyê pê da
Melayê Batêyê kanê
Sefer kêşa bi Miksê da
Li ser weqtê zivistanêZivistanê evî yolê
Evî beryê evî çolê
Mijê avête derdolê
Xwinavê girtî kêstanêXwinavê girtî nesrîne
Cemed çêbû li sewlîne
Girya me tê ji bo asmîne
Zerî nayêne seyranêZerî tên û diyar nabin
Coşil tên û sitar nabin
Çi cindî tên siyar nabin
Bûye tarî li kolanêBûye tarî û zulmate
Sir û serma ji nû hate
Yeqîn kanûn eda hate
Binêrin dax û kovanêBinêr daxa me êxsîra
Xezam zer bûn rezê mîra
Reyhan barî di avê da
Reyhan barî di eywanêPerîşan in li hingorê
Ji Comerza gola jorê
Mecalêd Berçela borî
Zerî nayêne seyranê.
İlk Kürtçe Mevlid'i yazan ve bunu en geniş kesimlere ulaştıran, yüzyıllardır okunmasın sağlayan Batê, aynı zamanda bir aşk destanı olan Zenbilfroş’u da yazmış; şiirlerinde lirik, aşk ve dini konulara ağırlıkla yer vermiştir.
Kendisi hakkında bilgi ve belgeleri, dönemin Çarlık Rusya Başkonsolosu toplayıp, ülkesine götürmüştür.
Rusya’nın St. Petersburg Kentinde Saltikov-Scedrin Kütüphanesi'nde muhafaza edilen, Batê’ye ait el yazma eserleri, edebi kişiliği hakkında önemli bilgileri barındırır;
Çarlık Rusyası döneminde, Erzurum Başkonsolosu Alexander Jaba, Petersburg Bilimler Akademisinin talebi üzerine, Erzurum ve çevresinde Kürt dili ve edebiyatı üzerine yaptığı araştırmalarda edindiği bilgilerden ve el yazması ürünlerden sonra kaleme aldığı kitabında, Melayê Batê’nin 1417 ile 1491 yılları arasında yaşadığını yazar.
Batê’nin Hakkari’ye bağlı Beytüşşebap ilçesinin Batê köyünde dünyaya geldiğini belirten Jaba, Mewluda Kurdî (Mewluda Pêxember, Mewluda Şerîf) eserinin yanı sıra büyük bir divanının olduğunu da söyler.
Jaba’dan sonra yazan M. B. Rudenko ise Kürt edebiyatı üzerine yaptığı incelemeleri kaleme aldığı eserinde Melayê Batê’nin Zembilfroş adlı bir manzum eserinin de olduğunu söyler.
Melayê Batê’nin her iki eseri bugün de, Rusya’nın St. Petersburg kentinde, Saltikov-Sçedrin kütüphanesinde mevcuttur.
Ancak Jaba’nın sözünü ettiği Divan’ı henüz bulunmamıştır. Jaba, Melayê Batê’nin Divan’ında yer aldığını belirttiği bazı şiirlere çalışmasında yer vermiştir. *
Meleyê Batê, dünya çapında tanınan bir şair olmayabilir. Ama özellikle ölmeden önce yazdığı şiir, dünya edebiyatına benzersiz bir eser olarak kalacaktır.
Hazandan Sonra
Ah bu kasımdan öteye,
Melayê Batêyî nerede?
Sefer çıktı Mikse doğru,
Bu kış vakti üzere.Kış vaktidir bu yolun,
Bu civarda, bu sahrada.
Sis tuttu her yanı,
Çiğ sardı bedeni.Çiğ düştü Van Gölü'ne,
Soğuklar kapladı servilikleri.
Ağlayasımız tutar gökyüzü için,
Güzeller gelmezler seyrana.Güzeller gelirler de görünmezler,
Aşikar gelirler de gizlenmezler,
Ne yağızlar gelirler de fark etmezler,
Karanlığa kaldı bütün meydan.Oldu zifiri karanlık,
Soğuk ve ayaz yeniden.
Takat gerek başa gelene,
Bakın, acı ve özlem...Dağların bir çoğuna bakın,
Yapraklar soldu Mirlerin bağında.
Reyhanlar yağdı sulara,
Reyhanlar düştü avluya.Perişanız kimine göre,
Comerzan'dan yukarı göle,
Geride kaldı Mecalê ve Berçelan,
Güzeller gelmez oldu seyrana.(Kürtçe’den çeviren; Mustafa Çepik)
* Kaynakça: Fehim Işık / İlke Haber
**Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish