Türkiye’de faaliyet gösteren Çinli şirket sayısı 2018 yılı itibariyle bini aşmış, Çin’in Xian kentinden yola çıkıp Marmaray’ı kullanan ilk yük treni Kasım 2019’da Türkiye’den geçerek Avrupa’ya ulaşmıştı.
Yaklaşık bir hafta önce ise 6 Çinli şirketin, Üçüncü Köprü ve Kuzey Marmara otoyolunun yüzde 51’ini 688,5 milyon dolara satın aldıklarını öğrenmiştik.
Çinliler son yıllarda Türkiye’de iş yapmak ve Türkiye’ye kredi sağlama noktasında oldukça hevesli, fakat bugünlerde Çinli şirketlerin Türkiye ile ilgili asıl hedefi Kanal İstanbul projesi.
Ocak 2018’de Bank of China Türkiye iştirakinin Genel Müdürü Ruojie Li, aralarında Kanal İstanbul’un da bulunduğu Türkiye’deki bazı projelerin finansmanına talip olduklarını açıklamış, Kasım 2019’da ise Çin Halk Cumhuriyeti'nin İstanbul Ticaret Ataşesi Huang Songfeng, Kanal İstanbul ile ilgili görüşmelerin devam ettiğini söylemişti.
Yapılan açıklamalardan anladığımız kadarıyla Çin, projenin finansmanını sağlama konusunda son derece iştahlı.
İşin gerçeği şu ki Kanal İstanbul gibi devasa bir projenin Türk bankaları tarafından finanse edilmesi imkansız.
Bu sebeple dışardan kredi desteği sağlanmak zorunda. Şu an projeyle Benelüks ülkeleri, Güney Kore ve Çin’in yakından ilgilendiklerini biliyoruz.
Fakat Ulaştırma Bakanı Cahit Turhan’ın da ifade ettiği gibi, finansman şartlarına bağlı olarak projenin 20 milyar doları bulabileceği belirtiliyor.
Şu an için bu parayı hem finanse edebilecek hem de projenin yaratabileceği olası olumsuz durumlarla ilgilenmeyecek tek ülke Çin gibi görünüyor.
Çinli yatırımcıların Türkiye’deki temaslarını hızlandırdıkları, hatta projeyi bizzat sayın cumhurbaşkanı ile görüştükleri konuşulan konular arasında.
Peki, Çinliler bu projeyle neden bu kadar ilgileniyor ve olası bir Çin finansmanının barındırdığı riskler neler?
Öncelikle Türkiye stratejik açıdan Kuşak ve Yol Projesi için büyük bir öneme sahip ve Çin’in son yıllarda Türkiye’de yaptığı birçok yatırımın altında yatan temel motivasyon Kuşak ve Yol Girişimi.
Çin bu kapsamda şimdiye kadar Marmaray, Avrasya Tüneli, Çanakkale 1915 Köprüsü, 3. Havalimanı ve Edirne-Kars hızlı tren hattı gibi yatırımları yaparken, Türkiye’deki yatırım ağını daha da geliştirmek istiyor.
Alt yapı yatırımlarının dışında 2015 yılında ICBC, Tekstilbank’ı 300 milyon dolara satın almış, sonrasında ise Bank of China Türkiye’de ilk şubesini açtığını duyurmuştu.
Çinli e-ticaret devi Alibaba ise Türk e-ticaret şirketi Trendyol’un yüzde 75’lik kısmını 728 milyon dolara alarak Türkiye’de faaliyetlerine başlamıştı.
Bunların dışında Çinli bankaların Türkiye’deki birçok şirkete ciddi krediler sağladığını da biliyoruz.
Örneğin Turkcell ile Çin Kalkınma Bankası arasında 500 milyon euroluk kredi anlaşması imzalanmış, Çinli Exim Bank, Vakıf Bank’a 140 milyon dolar kredi vermişti.
Yine Türkiye Sınai Kalkınma Bankası China Development Bank’tan 200 milyon dolar kredi almıştı.
Temmuz 2018’de ise Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, sosyal medya hesabı Twitter'dan Çinli finans kuruluşlarından, enerji ve ulaştırma sektörü yatırımları için özel sektör, kamu kurumları ve bankalara sağlanacak 3,6 milyar dolarlık kredi paketinin tamamlandığını paylaşmıştı.
Son yıllarda yaşanan gelişmeler Çin’den Türkiye’ye finans akışının hızlandığını göstermekte.
Bu yatırımlar hızlı bir şekilde artarken, Çinli bankalar son olarak 20 milyar dolara mal olması beklenen Kanal İstanbul için ciddi girişimlerde bulunuyorlar.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bu yatırımların temel motivasyonu Kuşak ve Yol Girişimi.
Amerikan hegemonyasına karşı en büyük meydan okumalardan biri olarak görülen Kuşak ve Yol Girişimi, Çin için son derece önemli ve Türkiye bu projenin kilit ülkelerinden biri.
NATO üyesi ve ABD müttefiki bir ülkenin egemenliği altında bulunan ulaşım hatları ve su yollarının, Çin kontrolünde bulunması ABD’nin kuşatılması anlamına gelmekte.
Çin aslında bunu uzun süredir başka bölgelerde de yapıyor. ABD müttefiki ülkelerle yakın ilişkiler geliştirerek bu ülkelerdeki liman ve ulaşım hatlarına müdahale ediyor.
Mesela İsrail’in Hayfa Limanı, Yunanistan’ın Pire Limanı ve İtalya’nın Trieste Limanı bu stratejinin diğer parçaları.
Kanal İstanbul’un Çinliler tarafından finanse edilmesi de Çin için ekonomik bir hedef olmanın ötesinde stratejik bir hedef olabilir.
Bununla birlikte Çin kredileri çok ciddi riskler barındırıyor. Kanal İstanbul eğer Çin finansörlüğünde yapılacaksa bu işi sadece basit bir ekonomik ilişki olarak görmemek gerekiyor. Çünkü Çin’in bu konularla ilgili iyi olmayan bir sicili bulunuyor.
Çin ucuza ve rahat şartlarda kredi veren ama bunun karşılığında teminat olarak o malı alan bir ülke.
Çin ödenmeyeceğini bile bile kredi veriyor. Proje krediyi ödeyecek kadar gelir üretemediği zaman ise Çinliler malın üstüne konuyor.
Bazı Afrika ülkeleri, Malezya, Sri Lanka, Pakistan örnekleri dikkatli bir şekilde incelenmeli.
Örneğin Kenya'nın ana ticaret limanı olan Mombassa Limanı'na lojistik akışını sağlamak amacıyla yapılan demiryolu için Çin Exim Bank'tan alınan kredilerin ödenmemesi nedeniyle Çin, Mombasa Limanı'na el koymaya hazırlanıyor.
Nairobe'deki konteynır deposu da ödenemeyen krediler nedeniyle Çin tarafından el konulacak bir başka yer.
Yine ödenemeyen krediler nedeniyle Sri Lanka’nın en önemli limanı olan Hambantota ve Zambiya’ya ait birçok devlet kurumu Çin’e devredilmişti.
Tüm bu örnekler Türkiye’nin Çin’den alınacak krediler konusunda daha dikkatli davranmasını gerektiriyor.
Türkiye’nin bu ülkeler ile kıyaslanması belki doğru değil, fakat Kanal İstanbul gibi projeler için alınacak yüksek miktardaki paraların geri ödenmesi ilerde çok ciddi sorunlar doğurabilir.
Bir diğer sıkıntı da Çin’in verdiği kredilerin büyük miktarını oluşturan işleri yine Çinli şirketlerin yapmasını istemesi.
Bu da Türk firmalarının Çinli şirketler kadar iş alamayacağı ve bölgedeki birçok inşaat işinin Çinli firmalara verilmesi anlamına gelebilir.
Sonuç olarak; hala kesinleşmemekle birlikte Çin’in, Kanal İstanbul’un finansörlüğünü yapma olasılığı yüksek görünüyor.
Özellikle üçüncü köprünün yüzde 51 hissesinin Çin tarafından alınması Kanal İstanbul’la birlikte okunabilir.
Fakat Çin’le ilgili borç tuzağı endişeleri ve bununla ilgili kötü emsaller çokken Türkiye’nin bu konuda daha ihtiyatlı olması gerekiyor.
Son olarak; Çin’de sürekli duyduğum bir sözü yazarak yazıyı bitirmek istiyorum.
Bilindiği gibi Çin tüm dünya ülkelerine kazan-kazan politikası ile yaklaştığını ifade ediyor; fakat Çinlilerin konuya bakışı biraz daha farklı.
Çin’in kazan-kazandan ne anladığını belki de en iyi ifade eden sözler bir Çinliden duyduğum şu ifadelerdi:
Bizim için Win-Win politikası şu anlama geliyor: China win again China win
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish