Londra’da 3-4 Aralık tarihlerinde bir araya gelen NATO üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanları, NATO’nun 70’inci kuruluş yıldönümünü kutladılar.
NATO’nun 70’inci yılı, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiği şeklindeki sözlerinin gölgesinde geçti.
Macron’un NATO’ya yönelik eleştirileri ilk değildir. Daha önce Amerika Başkanı Trump da, NATO üyesi ülkelerin güvenlik harcamaları konusunda daha fazla sorumluluk yüklenmelerini ve ellerini daha fazla taşın altına sokmalarını istemişti.
Bugün dünyada NATO’nun sonunun gelip gelmediğine dair sıcak tartışmalar yapılmaktadır.
Dünya tarihinin en güçlü savunma ve güvenlik paktı olarak bilinen NATO etrafında yapılan tartışmalar, NATO’nun ölüm vaktini bekleyen bir hasta olarak algılanmasına neden olmaktadır.
NATO konusundaki tartışmalar, daha çok üye ülkelerin içinden gelmekte, Rusya ve Çin gibi rakip ülkelerde bu tartışmalara aktif bir şekilde katılmaktadırlar.
Rusya ve Çin gibi ülkeler, NATO’nun Varşova Paktı gibi ortadan kalkmasını her şeyden çok istemektedirler.
NATO, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne bağlı olmayı benimseyen devletler arasında kurulmuş bir savunma paktıdır.
NATO’nun kurulduğu dönemde otoriter ve totaliter bir ideolojiyi egemen kılmak isteyen Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’na karşı kurulan NATO, bugün yeni meydan okumalarla karşı karşıyadır.
Büyük meydan okumalarla karşı karşıya olmasına rağmen, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını benimseme temelinde uluslararası bir savunma örgütü olması, NATO’nun üye ülkeler için vazgeçilmez olmasını sağlamaktadır.
Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları şeklindeki ortak değerler etrafında bir araya gelen üye ülkeler, NATO’yu barışın ve istikrarın güvencesi olarak anlamaya ve algılamaya devam etmektedirler.
Şu anda NATO’dan daha iyi bir şekilde barışı ve istikrarı sağlayacak alternatif bir güvenlik kuruluşu, uluslararası düzeyde oluşturulmuş değildir.
Bütün tartışmalara rağmen, 70 yaşına giren NATO alternatifsiz olmaya devam etmektedir.
NATO, 29 üyeden oluşan ve kararların ortaklaşa alındığı süreçler ve mekanizmalar etrafında örgütlenen bir yapıdır.
NATO’nun yetersizliği konusundaki görüşleri Merkel ve Macron gibi Avrupalı liderler değişik şekillerde gündeme getirmektedirler.
Popülizm, göç ve yaşlanma gibi sorunlarla yüz yüze olan Avrupa’nın yeni bir güvenlik mimarisine ihtiyaç duyduğu ve Amerika liderliğindeki NATO’ya güvenmemesi gerektiği sürekli olarak ifade edilmektedir.
Avrupa’nın günümüzdeki güvenlik ihtiyaçlarına uygun yeni bir yapıdan bahsetmekle NATO’nun fiilen öldüğünü söylemek arasında fark vardır.
NATO’yu eleştirmesine rağmen Avrupa, şimdiye kadar yeni bir güvenlik mimarisi ortaya koymuş değildir.
Avrupa NATO’ya ihtiyaç duymayacak şekilde yeni bir güvenlik mimarisi ortaya koymadığı sürece NATO’nun ölümünden söz etmek mümkün değildir.
Aslında Avrupa, neredeyse hiçbir zaman tek başına kendi güvenliğini sağlamayı başaramamıştır.
Avrupa, bugün sahip olduğu barış ve istikrarı 70 yıldır NATO’ya borçludur. Mevcut şartlar altında Avrupa, uzun yıllar NATO’ya ihtiyaç duymaya devam edecektir.
Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi, Doğu Ukrayna savaşı, Gürcistan ve Suriye savaşları, NATO ülkelerinin ortak savunmaya ve güvenliğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç hissetmelerine neden olmuştur.
Sovyetler Birliği tehdidi ortadan kalkmasına rağmen Rusya ve Çin yükselen tehditler omaya devam etmektedirler.
Rusya’dan sonra Çin’in de NATO tarafından yeni tehdit olarak tanımlanması, NATO üyelerinin kendilerini derin bir güvensizlik içinde hissetmelerine neden olmuştur.
Terörizmin küreselleşmesi, Çin ve Rusya gibi tehditler, NATO üyelerinin ortak savunma, güvenlik alanında işbirliği ve kriz yönetimi için birlikte hareket etme ilkeleri etrafında müttefik olmalarını zorunlu kılmaktadır.
29 ülke, NATO içinde kalarak güvenlik ve istikrarlarının sağlanacağına inanmaktadır. Fransa dahil hiçbir NATO ülkesi, NATO’dan çıkma şeklinde bir talebi dillendirmemektedir.
Hiçbir üyenin NATO’dan çıkmayı istemediği bir dünyada NATO’nun dağılma sürecine girdiğini veya öldüğünü söylemek gerçekçi gözükmemektedir.
NATO üyeleri, herhangi bir saldırı karşısında birbirlerini savunmakla yükümlüdürler. Ünlü 5'nci madde, NATO üyeleri arasında kolektif savunmayı gerektirmektedir.
Bir savunma örgütü olarak NATO, üye ülkelere karşı bir saldırı yapılmasını engellemektedir. Başka bir ifadeyle NATO’nun varlığı, tek başına caydırıcılık etkisine sahiptir.
NATO’nun caydırıcı gücünün ve etkisinin farkında olan üye ülkeler, NATO içinde kalmanın kendilerine korunaklı ve güvenli kıldığını düşünmektedirler.
NATO’nun caydırıcı bir güç olarak varlığının devam etmesini isteyen üye ülkeler, NATO’da kalmanın kendilerine sağladığı büyük avantajlar ve imkanlardan vazgeçmemektedirler.
NATO’nun dağılma sürecinde olduğunu veya öldüğünü söylemek bir mittir. 1966 yılında NATO’dan ayrılan Fransa, 2009 yılında NATO üyeliğine tekrar döndü.
Kırk dokuz yıl aradan sonra Fransa’nın tekrar NATO üyeliğine dönmesi, NATO’nun canlılığının en açık kanıtıdır.
NATO, kutsal bir kurum değildir. Her insan yapımı kurum gibi NATO’da, kendi içinde krizler, sorunlar, gerilimler, çelişkiler ve çatışmalar yaşamaktadır.
Avrupa’da yükselen popülizm, Macaristan’da Urban liderliğindeki illiberal yönetimlerin işbaşına gelmesi Amerika’nın Asya’ya odaklanması, NATO üyeleri arasında yeterli koordinasyonun olmamasından dolayı yapılan şikayetler, Rusya’nın artan etkinliği, Çin’in yükselen gücü gibi gelişmeler NATO’nun yeni bir beyne ve güvenlik stratejisine ihtiyacı olduğunu göstermektedir.
NATO, arayış içinde olan bir kurumdur. NATO’nun arayışını, ölüm ve dağılma olarak değerlendirmek, gerçeklerden kopuk bir çarpıtmadan öte bir anlam taşımamaktadır.
NATO’yu ne olacağı kestirilemeyen bir gelecek beklemektedir. Zorluklarla, krizlerle ve meydan okumalarla dolu dünyamızda 70 yaşını deviren NATO’nun uzun bir süre daha yaşayacağını söyleyebiliriz.
Kendi içinde yaşadığı parçalanmalar ve farklılaşmalarla beraber dışarıdan karşılaştığı tehditler karşısında kendisini yeniden genç ve dinamik kılma arayışında olan yetmişlik ihtiyar NATO, yoluna devam etmektedir.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish