Anne babamı, Çin'in Müslüman Uygurları tuttuğu toplama kampından çıkarmak için hayatımı tehlikeye attım...

Halkım onlarca yıldır zorluklarla karşı karşıya kalıyor, şimdi ihtiyaç anımızda dünyanın arkamızda durmasına ihtiyacımız var

Büksel'de toplanan protestocular, Uygurların tutulduğu kampların kapatılması yönünde Çin'e baskı yapması için AB'ye sesleniyor (AFP)

Ben bir Uygurum ve ailemin siyasetle ilişkisi her zaman acı verici olmuştur. İl yöneticilerinin misilleme yapacağı korkusuyla göç etmek zorunda kalan atalarımdan Kültür Devrimi sırasında bir çalışma kampına gönderilen dedeme kadar...

Emekliliğine kadar devlet memurluğu yapmış babamla annem benim için farklı şeyler umuyordu. Liseyi bitirdikten sonra önümde iki seçenek vardı: Biri edebiyat okumak, diğeriyse tıp eğitimi almak. Babam beni tıp okumaya teşvik etti; bu laneti kırıp siyaset, devlet memurluğu veya toplum hizmeti içermeyen bir yaşam geçireceğimi düşünmüştüm.

Ne yazık ki kader, ailemi Sincan'daki bir Çin esir kampına göndererek etrafıma ağlarını ördü. Pekin kampların terörle mücadele için gönüllü eğitim ve idman sunduğunu iddia ediyor. Fakat masum insanlar için bu bir ceza. İşte bu sebeple, ailemi özgür bırakmak için aktivist oldum.

Kamplarda bir ila üç milyon kişinin tutulduğuna inanılıyor. Bunların arasında hiçbir siyasi hırsı olmayan ve artık aktif olarak herhangi bir dinin pratiklerini uygulamayan emekli memurlar, yani ebeveynlerim vardı. Uygurlar acı çeken bir halk. Kamplardakiler en çok acı çekenler ama benim gibi -artık Avrupa'daki- yakınları da stres ve kaygıdan muaf değil.

Hikayemin benzersiz bir tarafı yok, birçok Uygur siyasetten uzak durmak istiyor. Ama Çin'in politikaları bize direnmekten başka seçenek bırakmadı. Annemin 2017'de, babamın da 2018'de kaybolmasından sonra onların hukuksuzca alıkonmasına karşı bir kampanya başlattım. Onları serbest bırakması için Çin yetkililerine baskı yapmak istedim. Böyle yaparak, sessiz kalan diğer Uygurları da aynını yapmaları için cesaretlendirmeyi umuyordum.

Ailemin serbest bırakılmasından sonra bir ikilemle karşılaştım. Aktivizme devam edip onları tekrar kampa gönderilme tehlikesine atmalı mıydım? Aileleri hala kayıp olan başkalarının yardımıma ihtiyaç duyduğuna karar verdim. Baskı devam ettiği sürece ailemin güvende olmayacağını biliyorum.

Yakınlarda sızdırılmış belgeler son birkaç yıldır söylediklerimizi doğrular nitelikte, Çin'in yaptıklarının vahşiliğini gözler önüne seriyor. Artık Çinli yetkililer Uygurların üzerine daha şiddetli gitmekten çekinmiyor. Akademisyenler ve siyasetçiler arasında Uygurların karşılaştığı vahşete soykırım deyip dememe konusunda bazı anlaşmazlıklar var. Ama ben böyle demenin makul olduğuna inanıyorum. Yeni belgeler, insanlığa karşı işlenen bu organize suça doğrudan Çin Komünist Partisi'nin üst düzey liderlerinin öncülük ettiğini kanıtlıyor.

Pekin, baskının Uygurlarla ilişki kurmaktan daha iyi bir strateji olduğuna çoktan karar vermiş gibi görünüyor. Ilımlı sesler bile susturulmuş durumda. Mesela Pekin'de Uygurlar için bir kampanya yürüten Uygur ekonomist İlham Tohti 2014'te müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Uygurlar bu zulme tek başına karşı koyamaz. Yakınlarımızın ve halkımızın insan hakları ve onuru için mücadele etmeye devam etmeliyiz. Zayıf olabiliriz ama henüz pes etmiş değiliz. 20'den fazla ülke gezdim, birbirinden farklı yüzlerce yeri ziyaret ettim; üniversitelerde, kiliselerde, konferanslarda, sokaklarda ve hatta özel etkinliklerde konuşma yaptım. Ama yine de küçük organizasyonum, geniş bir hareketin kurumlarınca ne finanse edildi ne de desteklendi.

 

 

Ebeveynlerim ve halkımın özgürlüğü uğruna savaşmak için ailemi, evliliğimi ve hayatımı tehlikeye attım. İnancımız için ve inandığımız demokratik değerleri korumak uğruna her şeyini feda eden çok kişiden biriyim.

Uygurların kötü durumuna yönelik mücadeleyi, sadece Uygurların kendisi sürdürmemeli. Tüm insanlık; nihai süper güç olma yolunda ilerleyen ama hala temel insan haklarına, özgürlüğe ve demokrasiye karşı suç işlemeye devam eden ülkeye direnişte bir rol oynamalı. Bizi desteklemeyi geçtim, bu herkesi etkiler. Bugünün Uygur trajedisi, muhtemelen, tüm dünyanın önünde sonunda başa çıkması gerekecek bir mesele.

Hala kendimi bir insan hakları aktivisti olarak tanımlıyorum, saklanmıyorum. Bir Uygur olarak halkımın tekrar özgür olmasını diliyorum. Gerçekçi konuşmak gerekirse ailemin hikayesi, Uygur halkının son yüzyıllık tarihinin yansıması. Biz onların yaşam tarzından zevk almak isteyen insanlardık. Ailem hep siyasetten uzak bir hayat sürmek istedi. Eğer ırksal fişlemeden, ayrımcılıktan ve en önemlisi kamplardan uzak, sıradan bir hayatımız olsaydı tatmin olurduk. Ailemin herhangi bir politik hırsı olduğuna inanmıyorum, onlar sadece sıradan insanlar, hiç o kadar büyük hayalleri olmadı. Ve beni de aynı şekilde yetiştirdiler. Güzel karım ve çocuklarımla huzurlu bir hayatım vardı, aktivist olmayı asla planlamamıştım.

Çinli yetkililerin hedefi haline gelmekten kaçınmak için Finlandiya'dayım. Ailemi Finlandiya'da büyütmeyi ve düzenli olarak ebeveynlerimi ziyaret etme imkanı bulmayı planlıyordum, hala da yaşlandıklarında onlara bakmak istiyorum. Ama şimdi, Pekin'in gözetleme listesine çoktan girdiğimi düşünüyorum. Belki de ebeveynlerimi görmeye ve onlarla ilgilenmeye hiç gidemeyeceğim. Bu bana acı veriyor ve geceleri uykularımı kaçırıyor.

Ama yaptıklarımdan pişman değilim. Yaptığım şeyin doğru olduğunu biliyorum. Haklılar, tek başına savaşmamalı. Birlikte daha güçlüyüz. Dünya harekete geçmek için fazlasıyla oyalandı, şimdi tam zamanı. Eğer insan haklarını gerçekten önemsiyorsak şimdi harekete geçme zamanı. Daha fazla beklemeye gücümüz yetmez.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU