Abu Dabi'den notlar

Batu Coşkun Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: X - @EmiratesPolicy

Geçen hafta Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) başkenti Abu Dabi'de Emirates Policy Center (EPC) tarafından düzenlenen "Abu Dabi Stratejik Müzakere" zirvesine katıldım.

BAE, Körfez ve ABD'den düşünce kuruluşu liderlerinin katıldığı zirvede Ortadoğu ve dünya gündemine dair çeşitli konuşmalar yapıldı, paneller düzenlendi.

Konferans, EPC Başkanı Ebtesam el-Ketbi'nin hitaplarını takiben, BAE dış politikansın önemli bir figürü olan Enver Gargaş'ın konuşmasıyla başladı. 

Gargaş, uzun süren bir bakanlık kariyeri sonrasında şimdi BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed'in en kıdemli dış politika danışmanları arasında ve BAE'nin diplomatik faaliyetleri arkasındaki nitelikli entelektüel isimlerden biri.

Gazze'de yaşananlara dair de yorumlarda bulunan Gargaş'ın benim açımdan en önemli açıklaması bu çatışmanın bölgede son iki senedir özenle yaratılan "pozitif gündeme" vurduğu darbeyi nitelediği satırları oldu. 

Ortadoğu'da belirli döngüler şeklinde ortaya çıkan bu şiddet sarmalları güçlükle inşa edilmiş refah ve istikrar dönemlerine vurulan en ağır darbeler.

İsrail-Körfez, Körfez-İran ve Körfez-Türkiye gibi kollardan ilerleyen kapsamlı bir normalleşme ve bölgesel perspektif kazanma girişimleri bir süredir devam ediyordu.

İbrahim Anlaşmaları, Körfez içi normalleşme süreci ve Türkiye'nin BAE ve Suudi Arabistan ile ilişkilerde açtığı yeni sayfalar bunun sarih örnekleri.

7 Ekim'den beri yaşanan trajediler silsilesi maalesef şu noktada bu kazanımları gölgelemekle kalmıyor aynı zamanda bu süreçlerin sürdürülebilirliğine dair şüpheleri de ortaya çıkıyor.  

Gargaş'ın da dikkatini çektiği gibi ABD'nin Filistin-İsrail ihtilafına dair somut bir siyasi irade üretmesi ve iki devletli çözüme dair samimi bir ajandanın tekrardan hâkim olması bu sarmaldan çıkış yolu olarak gözüküyor.

Körfez-Arap ülkeleri zaten bu somut farkındalıkla ilk günden beri Washington ile sıkı bir diplomasi yürütmekte.

Zirveden aldığım genel izlenim de Arap dünyasının halen ABD ile ilişkileri dış politika yapım sürecinde merkeze yerleştirdiğini teyit ediyor.

Son senelerde çeşitlenen diplomasi portföylerine rağmen, Körfez ülkeleri de bu ilişki ağının en önemli noktasında yer alıyor. 
 


BAE Körfez ve Arap perspektifini Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin geçici bir üyesi olarak uluslararası toplumun en zirvesinde ayakta tutuyor.

Katar ise Hamas, İsrail ve ABD arasında arabuluculuk yaparak insani yardımların Gazze'ye ulaşmasını sağlamış durumda.

Suudi Arabistan İslam ve Arap dünyasını konu dahilinde bir araya getiriyor ve Arap Ligi himayelerindeki iki devleti çözüm öneresini ayakta tutmaya çalışıyor.

Bütün bu süreçlerde Mısır ve Ürdün'ün de rolü İsrail ile diplomatik ilişkilere sahip iki Arap komşu ülke olarak kilit durumda.  

Türkiye de Gazze'de yaşanan trajediye cevap üretirken esasında ABD'li yetkililer ile hareket edebilmeyi öncelerse daha somut adımların önü açılacaktır.

Ankara ve Washington hattındaki genel güvensizlik problemi ve artık ABD'nin de Türkiye'yi büyük ölçüde görmemezlikten gelmeye varan mesafe politikası bunun önündeki en büyük engel. 

Türkiye'nin Gazze'de şu ana kadar proaktif bir rol üstlenememesinin arkasında da ABD ile olan bu gerginlik yatıyor.

Türkiye'nin talip olduğu insani yardım, arabuluculuk ve Gazze'yi uluslararası kamuoyunda adil bir zeminde tartışma girişimleri bu yüzden bilhassa Arap dünyasından çıkan aktörler tarafından zaten hayata geçiriliyor. 

Türkiye'nin ABD ile ilişkileri onarması anlaşılacağı gibi sadece transatlantik ilişikleri ilgilendiren bir konu değil.

Ankara ve Washington arasında uzun süredir arası kapatılmayan uçurumlar Türkiye'nin bölgesel bir güç merkezi olma iddiasını zayıflatıyor.

Eğer bugün iki ülke arasında bir güven ilişkisi olsaydı, Türkiye'nin İsrail ve Hamas arasında arabuluculuk yapma vaatleri çok daha gerçekçi olurdu. 

Abu Dabi'deki zirveden aldığım genel izlenim Rusya ve Çin gibi büyük güçlerin Ortadoğu'da artan nüfuzuna rağmen Arap dünyasının halen bölgesel ABD liderliğini önemsediği.

Bu dahilde ABD'nin politikalarını şekillendirme ve Arap perspektifiyle uyumlu hale getirme çabaları, Gazze'deki ihtilaf başta olmak üzere, birçok meseleyi ilgilendiren uzun vadeli bir hedef olarak gözüküyor.

Bölgenin tekrardan pozitif bir gündeme evirilmesi için de Washington'un pozisyonu önemini korumakta.

Bu somut gerçeklik de Türkiye'deki karar vericilerin bölgeye dair beklentilerini ortaya koyarken değerlendirmesi gereken bir faktör. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU