Oy verme oranının yüksek olması neye işaret; biz mi demokrasiyi çok seviyoruz yoksa Batı mı o kadar sevmiyor?

Türkiye'de seçimler halkın yüksek katılımıyla yapılıyor. Avrupa ülkeleri ve ABD'de bu oran daha düşük. Bunun anlamını iki siyaset bilimciye sorduk

Türkiye'de birden çok partinin katıldığı ilk genel seçim 1950 yılında yapıldı. 

Demokrat Parti, CHP'nin tek parti iktidarına karşı bir değişim rüzgarı estirmişti.

Bu atmosferde gerçekleşen seçimlere katılım oranı yüzde 85'i aştı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

En düşük katılım 1969 yılında yapılan seçimlerde oldu. 

Seçmenin yüzde 63'ünün oy verdiği bu seçimlerde sandıktan Süleyman Demirel'in Adalet Partisi zaferle ayrıldı.

Türkiye'de halkoylamalarına da yerel seçimlere de diğer ülkelere nazaran yüksek bir katılım var.

Yunanistan'da 22 Mayıs'ta yapılan seçimlere halkın yüzde 60,1'i katıldı.

Joe Biden'ın başkan seçildiği ABD Başkanlığı seçimine bir asrın ardından rekor düzeyde katılım vardı. Katılım oranı yüzde 66,4'tü.

 

usa seçim reuters.JPG
Fotoğraf: Reuters

 

Avrupa ülkelerinde de benzer bir durum var.

Yani Türkiye seçim sandığını Avrupa ve ABD'de yaşayanlardan daha çok seviyor. 

Kimi bunu "Türk halkı demokrasisine sahip çıkıyor" diye açıklıyor, kimileri de anlamını çok fazla politize olmamızda arıyor. 

Prof. Dr. Emre Erdoğan'a göre Türkiye halkı oy vermeyi seviyor.

Dünyadaki çok az sayıda ülkede bu kadar oy verme oranlarına rastladıklarını belirten Erdoğan, "Bu oran Avrupa'da yüzde 40 ila yüzde 60 arasındadır. ABD'de postayla oy vermeyle beraber yüzde 60'ı yeni geçti" diyor.

 

türkiye seçim AFP
Fotoğraf: AFP

 

"Oy vermek dışında sesimizi duyurabileceğimiz fazla bir şey yok"

Seçmen davranışı konusunda uzman bir siyaset bilimci olan Erdoğan, Türkiye'deki seçimlere yüksek katılımın nedenlerini şöyle açıklıyor:

"Türkiye, 1980'le beraber oy vermeyi zorunlu hale getirdi. 1980 öncesinde de çok düşük değildi ama bu kadar yüksek oranlardan bahsetmiyorduk. Zorunlu olması da bir alışkanlık haline getiriyor. Aslında oy vermek rasyonel bir şey değil çünkü benim tek bir oyumla seçimin sonucunun değişme olasılığı neredeyse yok. Oy vermek absürt bir şey. Bunu ABD'deki akademisyenler çalışıyor ve şunu görüyorlar: Oy vermek bir vatandaşlık görevi olarak görülüyor. Diğer bir nedeni de mahalle baskısı. Eğer etrafımızdakiler oy veriyorsa bizim de oy verme olasılığımız çok daha fazla. ABD'deki seçimlerde 'Oy verdim' kampanyaları yapılıyor. Bizde bu otomatik olarak var. Kişinin etrafındaki hemen hemen herkes oy vermiş olduğu için insanlar oy vermek zorunda hissediyor. 

Oy vermek haricinde sözümüzü duyurabileceğimiz çok fazla bir şey yok. Türkiye'de muhtarı, belediye başkanını ve Cumhurbaşkanını doğrudan seçebiliyoruz. Diğerlerinde önümüze listeler konuluyor. Mesela ABD'de başkanlık seçimine katılım az olsa bile önseçimlerde oy kullanılır. Eğitim kurulları da hakimler de polis şefleri de savcılar da oyla seçilir. Çeşitli konularda çok sayıda referandum olur. Dolayısıyla 'ABD'de seçimlere yüzde 60 katılım oluyor, orada demokrasi çalışmıyor, bizde seçimlere katılım oranı yüzde 87 ve muhteşem bir demokrasimiz var' diyemeyiz."

 

 

Emre Erdoğan
Prof. Dr. Emre Erdoğan / Fotoğraf: Burak Ütücü - Independent Türkçe

 

"Oy vermek, siyasi katılımın en zavallıcası" 

ABD ve Avrupa'da seçimlere katılımın neden görece düşük kaldığı sorusunu yanıtlayan Prof. Erdoğan, "Oy vermek, siyasi katılım açısından en zavallıcası" diyor ve devam ediyor:

"Oy vermek pasif bir eylem. Sizin verdiğiniz oy ile ülkenin nasıl yönetileceği arasındaki ilişki özellikle parlamenter demokrasilerde tamamen kopmuş durumda. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bu ilişki daha da kopuk çünkü birçok politikayı Brüksel belirliyor. Siz çiftçi ya da köylü olarak damgayı ona değil de buna bastığınızda yaşamınızda bir fark yaratamıyorsunuz. Dolayısıyla oy verme çok cazip bir şey değil ve oranlar da düşüyor. Onun yerine konvansiyonel olmayan, protestolar, boykotlar gibi birtakım yöntemler ortaya çıkıyor. Fransa'da aylardır protestolar var. Sesini öyle duyurmaya çalışıyor. Oy vererek duyuramadığını görüyor."

 

 

Türkiye'de oy verme oranı yüzde 80'i aşsa da siyasi parti üyeliği oranının yüzde 10'un, bir mitinge katılım oranının ise yüzde 25'in altında olduğunu belirten Erdoğan, "Türkiye'de oy verme yüksek ama siyasi katılımın diğer boyutları çok düşük" ifadelerini kullanıyor.

Kent konseylerinin ve sivil toplum kurumlarının da siyasa üretiminin birer parçası olduğunu hatırlatan Erdoğan, "Fransa'da olduğu gibi protestolara katılmak da bir ifade biçimi. Bütün bunlar siyaset yapmanın yolları. Oy verme bunların arasında en erdemli olanı değil. Açıkçası en pasifi. Oy verme oranları düşebilir ama insanlar diğer aktivitelerle katılabilir. Ama ülkemizde katılım yok zaten" görüşünü dile getiriyor.  

 

mustafa çağatay aslan.png
Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Çağatay Aslan 

 

Belçika'da oran neden yüksek?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Çağatay Aslan'a göre ise Türkiye'de seçimlere katılım artarken Avrupa ülkelerinde düşüyor. 

Avrupa ülkelerinin tamamının bir ortalamada değerlendirilmemesi gerektiğini vurgulayan Aslan, "Ülkeleri birebir incelemek gerekiyor. Belçika'da II. Dünya Savaşı'ndan bu yana yapılan seçimlere katılım hiçbir zaman yüzde 87'nin altına düşmedi. Günümüzde de çoğu zaman yüzde 90'ın üzerinde bir katılım oluyor. AB ülkelerinde seçime katılım oranını düşmesinin, 2004'te AB'ye dahil edilen eski Doğu Bloğu ülkelerinden kaynaklandığını düşünüyorum" diye konuşuyor.

"Belçika'da seçime katılım oranının neden bu kadar yüksek olduğu" sorusunu Aslan, şöyle yanıtlıyor:

"Hem Belçika'da hem Hollanda'da seçime katılım daha yüksek seviyelerdedir. Belçika en yüksek seviyededir. Bu iki ülkede nispi temsil sistemi uygulanır. Hollanda'da seçim barajı hiç yoktur; Belçika'da ise çok küçük oranda çevre barajı vardır. Seçime katılım böyle teşvik ediliyor. Yani orada yaşayanla 'Benim partimin oyu yüzde 2-3 bile olsa ben partime oyumu veririm ve partim parlamentoda 2 sandalye ya da 3 sandalyeyle de olsa temsil edilebilir' diyor." 

 

türkiye seçimler reuters.JPG
Fotoğraf: Reuters

 

Neoliberal politikalar Türkiye'de seçime katılım oranını neden arttırdı?

Türkiye'de tarihsel olarak seçimlere katılımın her zaman yüksek olmadığına değinen Aslan, Türkiye'deki seçimlere katılım oranı itibariyle seçim tarihinin 1950-1960 dönemi, 1960-1980 dönemi ve 1980 ve sonrası olarak üç döneme ayrılması gerektiğini belirtiyor.

1950 seçimlerine katılımın yüzde 88 olduğunu hatırlatan Aslan, bu oranın 1957'de yüzde 76'ya düştüğünü hatırlatıyor ve şöyle devam ediyor:

"1957'ye geldiğimiz zaman bazı ekonomik problemler görünmeye başlanmıştı. Yine Türkiye'nin görece 1980 sonrası dönemde de en düşük katılımın olduğu seçim de 2002 seçimleri olmuştur. Bu, 2001 krizinin yansımasıdır. Yani seçmenin sandığa gitmeyerek bir tepki vermesi söz konusu olabilir. 1960-1980 arası döneme baktığımız zaman Türkiye'de katılım çok daha düşüktür ama 1980 sonrasında bir anda bizim katılımımız yüzde 90'ların üzerine çıkıyor."

1980'ler sonrasında neoliberal politikaların ön plana çıktığını belirten Aslan aynı durumun yaşandığı İngiltere'de seçimlere katılım oranı düşüş trendine girerken Türkiye'de arttığına değiniyor ve şu saptamayı yapıyor:

"Neoliberal politikaların uygulanmasındaki amaç özelleştirmeler aracılığıyla devletin ekonomideki rolünün azaltılmasıyken Türkiye'de 1980'den sonra siyasi iktidara sahip olmak belirli gruplara bazı ekonomik avantajlar sağlayabiliyor. Bu sebeple siyasi iktidarın kimde olduğu seçmen açısından önem arz eden bir konu oluyor. Bu çok enteresan bir konu. Yani bir ülkede düşüş trendini başlatmışken Türkiye'de ise yükselme trendine geçtiğini görüyoruz."


 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU