"Yıkılmayan Adıyaman"ı yazan Sırrı Özbek'le Adıyaman'ı konuştuk: Geçmişimizi, çocukluğumuzu, anılarımızı kaybettik

Sırrı Özbek'in "Sırları Taşlarında Saklı Şehir Adıyaman" kitabı, Adıyaman'ı yok eden depremlerden çok değil birkaç ay önce çıkmıştı. Özbek'le çocukluğunun tanıklığında, yıkılan Adıyaman'ı konuştuk

Yazar ve eski politikacı Sırrı Özbek'i okuyanlar bilir. Romanlarında, kitaplarında Adıyaman çoğunlukla baş roldedir.

"Zaman, kelam zamanıydı. Zaman kadar eski, dilsiz bir halkın dili olma, yitik sözlere can verme zamanıydı" diye yazar Söyle Zilan'da.

Namekan'da Adıyamanlı Baba İshak'ı anlatır, son kitabı ise tastamam bir Adıyaman kitabıydı.

Adıyaman'ı yok eden depremlerden çok değil birkaç ay önce çıkmıştı. Özbek'le çocukluğunun tanıklığında, yıkılan Adıyaman'ı konuştuk.
 


Görüntülerini izlediğiniz kitap; Adıyaman'ı sapa sağlam, ayakta, tarihiyle, gölüyle, ağacıyla, kurduyla, kuşuyla, tütünüyle, tarlasıyla bir arada toplayan son eser her halde.

Ne yazık ki, öyle, çünkü o Adıyaman görenlerin zihinlerinde-yüreklerinde kaldı. M. Fatih Yıldız'ın görüntülerinin eşliğinde Adıyamanlı yazar ve eski milletvekili Sırrı Özbek tarafından kaleme alınan "Sırları Taşlarında Saklı Şehir Adıyaman" kitabı, çok değil depremden birkaç ay önce yayımlandı, 2022'nin Eylül ayında.

Kitapta yer alan görüntüler Adıyaman, Ankara, İstanbul gibi birkaç şehirde de fotoğraf sergilerine de konu oldu.

Ama o Adıyaman artık yok. Bir daha o şekilde kurulur mu, zor, hatta neredeyse imkânsız.


"Üç nesil sonra unutulabilecek bir acı kaldı geriye"

Sırrı Özbek bu duyguyla başlıyor sözlerine:

Bu kitaptaki Adıyaman şimdi yok maalesef. Bizim çocukluğumuzun, gençliğimizin, hayatımızın büyük bölümünü geçirdiğimiz Adıyaman yok. Tabii sadece Adıyaman değil, Hatay yok, Maraş'ın büyük bir bölümü yok, Malatya'nın büyük bir bölümü yok, bazı ilçeler külliyen yok oldu gitti. Geride belki üç nesil sonra unutulabilecek bir acı bıraktı. 

Hatay gibi Adıyaman da çok kadim bir şehir, binlerce yıl öncesine kadar giden bir tarihi var. Adıyaman bir açık hava müzesiydi. Ama bugün artık Adıyaman'a kadim şehir diyebileceğimiz hiçbir şey kalmadı. Ören yerlerinde, Nemrut Dağı'nda neler oldu hala bilmiyoruz. Ama Karakuş Tepesi'ndeki o sütunlardan birisi yıkıldı. Arsameia Kalesi'nin, Kahta Kalesi'ne bakan bölümünde büyük bir göçük var.

Büyük bir kütle aşağıya indi. Eserlerde nasıl bir tahribat yaptığı belki ilerideki arkeologların yapacağı araştırmalarda belli olacak. Şehir merkezinde zaten kent bilinci almamış, yerel yöneticilerin yaptığı tahribatlar olabildiğince büyüktü. Ama geride hiç olmazsa birkaç tane cami kalmıştı. En büyüğü de o Ulu Cami'ydi. Bu depremde maalesef Ulu Cami de yıkıldı. Yani artık Adıyaman kadim bir şehirdir, tarihi derinliklere uzanan bir geçmişi var diyeceğimiz bir şey yok artık.


"Romanlarımı yazarken Adıyaman'dan beslendim"

Sırrı Özbek birinci dereceden olmasa da çok sayıda yakınını kaybetti, arkadaşları, dostları yitip gitti depremde. Yakınlarını almak için gittiği Adıyaman'a dair gözlemleri, zamanla sınırlanmayacak kadar çarpıcı:

Sayın Cumhurbaşkanı da itiraf etti zaten. Adıyaman'da helallik istedi, geç kaldık diye. Bunun tartışılır bir tarafı yok. Yakınlarımızdan ölenler var, göçük altından hiçbir yara bere almadan çıkarıldılar, hipotermiden ölmüşler. Vücut ısısı 28 derecenin altına düşünce ölüyor zaten insan. İlk gün Diyarbakır'da, Urfa'da ve Antep'te olan çalışmalar eğer Hatay ve Adıyaman'da da olmuş olsaydı inanıyorum ki birçok insan kurtulabilirdi. Ama olmadı.


Sırrı Özbek "Bu depremden sonra iyi ki Adıyaman'ı yazmışım diyor musunuz" sorumuza ise şu yanıtı verdi:

Yazıp çizenler için beslendiğin kaynak çok önemlidir. Mesela Yaşar Kemal'in Çukurova'sı vardır, Necip Mahfuz'un Kahire'si vardır. Benim için de Adıyaman öyle, o kadim kültürden beslendik. Biz aslında anlatıcıyız, oradaki sözlü anlatımı devam ettiren insanlarız. Şimdi bütün arkadaşlarımızı, dostlarımızı, geçmişimizi kaybettik. Yani gidip artık anlatacağımız bir sokak, anlatacağımız bir çeşme, anlatacağımız bir cami yok. Mesela Tut ilçemizde bir dağ yerinde yok, eski Kahta'da Arsameia'daki dağın yarısı göçmüş gitmiş. Düşünün, dağları yıkan bir şey evlere yerleşim yerlerine ne yapar?


"İki 'yeşil' şehirden biriydi Adıyaman"

Türkiye'de iki şehrin adının 'yeşil' renkle anıldığını birinin Bursa diğerinin de Adıyaman olduğunu ifade eden Sırrı Özbek; 'yeşil Adıyaman'ı şöyle tarif ediyor:

Adıyaman yeşillikler, bahçelikler içerisinde bir şehirdi. Her bahçenin kenarından bir su arkı vardı, sular akardı yani. Her evin kuyusu vardı. Dört metreden su çıkardı. Zemini bu kadar sulak olan bir yerin üstüne siz bu kadar yüksek katlı depreme dayanıksız binalar yaparsanız sonuç bu olur. Benim kardeşim inşaat mühendisi, Adıyaman'da yedi tane bina yapmıştı, biri de Bir Aralık Ortaokulu'ydu. Daha önce Adıyaman'ın altyapısını da yapmıştı, zemini biliyordu. Kardeşimin yaptığı binalarda cam kırılmadı. Ama benim kardeşim müteahhitlikten iflas etti. Adıyaman'da yıkılan binaların hepsi yeni binalar. Eski binalar çünkü iki katlı, üç katlı. Onların çoğu yerinde duruyor, o rezidanslar pahalı pahalı milyon liralara sattıkları binaların hepsi kullanılmaz halde şimdi.


Adıyaman'da halen pek çok eksikliğin yaşandığına dikkat çeken Özbek, bölge insanının bir özelliğini de hatırlatıyor:

Bunları yüreğimiz böyle yana yana söylüyoruz, utanıyoruz bir de. Bizim Adıyaman'ın bir özelliği vardır. Adıyaman'ın insanı bir şey istemez. Alışkın değildir buna, televizyonlarda gördüyseniz ekmek almaya çocuklarını gönderiyorlar. Mahsun Kırmızıgül paylaşmıştı. Bir köye yardım götürüyorlar. Orada yaşlı bir adam yardımı alıyor.

Gidiyor bir kova süt getiriyor. 

'Ben hayatta karşılıksız bir şey kabul etmem. Bu sütü götürün süt bulamayan çocuklara, bir aileye verin' diyor. Adıyaman böyle bir yer. Adıyaman'ı Türkiye coğrafyasındaki hiçbir şehirle mukayese etmeyin. Çünkü kapalı bir yer ve feodal terbiye en derin zerrelerine kadar nüfuz etmiş. Bilmezler yani, bir şey istemeyi bilmezler, onurlarına dokunur.


Barzani Vakfı'nın Adıyaman'da 400 kişilik bir konteyner kent kurduğu bilgisini de paylaşan Özbek; "Ben o sivil toplum örgütlerinin çoğuna, o derneklere, o belediyelere hakikaten minnet borçluyum. Akın akın oraya aktılar. Yardımlarıyla aktılar. Gönülleriyle aktılar. Gözyaşlarıyla aktılar. Ama esas yapması gerekenler maalesef sınıfta kaldı" diyor.

Kentte söylenenin aksine hırsızlık vakalarının çokça yaşandığını, kuyumcuların dükkanlarının yıkıntıları önünde kaleşnikofla nöbet tuttuğunu söyleyen Özbek sözlerine şöyle devam ediyor:

Adam bir tarafta ölülerini gömerken diğer tarafta malının başını bekliyor ki birisi çalıp götürmesin.


"Eskiden Kızılay afet alanına yetişir, en azından bir çorba çıkarırdı"

Deprem sonrası yaşanan Kızılay-AFAD tartışmalarına dair bir çift sözü var Sırrı Özbek'in:

Eskiden kurban keserdik, derisini Türk Hava Kurumuna verdik. Bir yardım yapılacaksa ilk akla gelen kurumlar Kızılay'dı, Çocuk Esirgeme Kurumu'ydu, Yeşilay'dı. Şimdi bunlar güvenilmez kurumlar haline geldi ve bunu da siyaset yaptı. Siz tarafgir siyasetçileri orada etkin konumlara getirirseniz, o artık yardım kurumu olmaktan çıkar.

ugün adalet sistemi deforme edilmiş. Milli Eğitimi her siyasetçi deforme etti. Kendine göre bir eğitim politikası olur mu yahu? Devletin bir milli eğitim politikası olur. Düşünün Diyanet'e güvenmiyor insanlar. Böyle bir şey olabilir mi? Depremle ilgili tek söz etmeyen Diyanet, en son deprem döneminde evlat edinilen kız çocuğuyla evlenilebilir fetvası verdi. Bu deformasyon değil de nedir? 

Eskiden her ilde Kızılay'ın depoları vardı. Bir afet anında oraya yetişirdi. Çadır kurar, bir aş evi kurar, hemen bir sıcak çorba çıkarırdı. Ama şimdi Kızılay ortada yok. Kızılay ortada yok diyenlere Sayın Cumhurbaşkanı hakaret ediyor, bir gün sonra da gidiyor Adıyaman'dan özür diliyor.


"Yine de Adıyaman'ı görmeyenler gitsin, görsün"

Sırrı Özbek bir çırpıda sıraladığı bu eleştirilerinin ardından, tekrar Adıyaman'a dönüyor ve her şeye rağmen "Hala Adıyaman'a gidin diyebileceğiniz yerler var mı" sorumuzu şu sözcüklerle yanıtlıyor:

Adıyaman Müzesi de çok tahrip olmuş, umarım kısa sürede yenilerler ama diğer yerlerin büyük bir bölümü tahrip olmalarına rağmen duruyor. Tahribatın boyutunu bilmiyoruz, bir envanter şu anda çıkmadı. Ama Adıyaman açık hava müzesi vasfını asla kaybetmez. Çünkü Adıyaman deyince sadece şehir merkezi değil; Besni'si, Kahta'sı, Samsat'ı, Tut'u, Çelikhan'ıyla bu eserleri muhafaza ediyor.


Depremde Adıyaman'ın çok önemli bir bilim insanını, bir antik çağ tarihçisini de kaybettiğini ve kitabı yazarken kendisinden çok faydalandıklarını söyleyen Sırrı Özbek, sohbetimizde Muzaffer Özçiriş'i de özellikle anıyor:

Muzaffer Özçiriş bir antik çağ tarihçisi, çok değerli bir genç kardeşimizdi. Adıyaman'a ayrı bir değer katıyordu. Bütün yabancı arkeologlarla temas halindeydi. O da maalesef göçük altında kaldı, kitapta teşekkür ettiğim isimlerden biridir. Adıyaman çok önemli bir değerini kaybetti, rahmetle anıyorum.


Gördüğü, duyduğu, tanık olduğu şeylere rağmen Sırrı Özbek yine de umutvar olması gerektiğine inanıyor:

Bu yaralar elbette sarılacak ama geç ama erken. Adıyaman'ın çok kısa sürede kendisine geleceğini sanmıyorum. Belki de bu kitabın şöyle bir faydası olabilir, çünkü Adıyaman'ın bir sanayisi yok. Bana kalırsa kentin turizm gelirlerini artırmak için buralara gitmek lazım. Otelleri dahi yıkıldı biliyorum ama bu yaz Adıyaman'a hiç gitmemiş olanlar hemen gitsinler. En az bir haftalarını versinler gidip Adıyaman'daki bu eserleri görsünler. Belki 50 sene sonra bu eserlerin hiçbiri olmayacak. Hiç görmeyecekler.


"Tütün yasağı derhal kaldırılmalı, devlet bedava hayvan dağıtmalı"

Görenler bilir. Adıyaman ile Malatya arasında muhteşem güzellikte köyler vardır, çoğu tütün çiftçisidir. Deprem, özellikle bu köyleri yerle bir etti, çok insan hayatını kaybetti.

Sırrı Özbek, tütün ekiminin desteklenmesi gerektiğini belirterek şunları dile getiriyor:

Özellikle Balyan tarafındaki köylerde çok büyük tahribat var. Hem can kaybı hem mal kaybı var hatta haritadan silinmiş köyler var. Devletin buradaki görevi sadece konut yapmak olmamalı. Bölgedeki köylülere çok ciddi destekler verilmeli. O tütün yasağı derhal kaldırılmalı. Tütünlerini ekmeliler. En azından nefes alabilecekleri bir ekonomik girdileri olur, bunun dışında hayvancılık çok teşvik edilmeli. Ölen hayvanların yerine devlet ücretsiz hayvan vermeli. Nasıl bedava yer tahsisi yapıyorsunuz turizme katkısı olacak diye, buradaki üretimin de ekonomiye katkısı var. Yemde ciddi indirim yapmaları gerekiyor. İnsanları rehabilite etmek istiyorsanız işle edebilirsiniz, sadece psikolojik destekle değil. Bu insanlar yeniden hayatın devam ettiğini kabul etmeliler, bunun için işleri olmalı. O işleri sağlayacak imkanları da devlet çok kısa sürede sağlamalı.


"Unutan insanlık suçu işler"

Sırrı Özbek son olarak seçimin yaklaştığını işaret ederek sorduğumuz soruyu yanıtlıyor:

Deprem bölgelerini yük olarak görmemek gerekiyor. Nasıl askeri harcamalar, Millî Eğitim Bakanlığı harcamaları, sosyal güvenlik harcamaları yük değilse deprem bölgesi için yapılması gerekenler de sosyal devletin görevi. Mevcut hükümet devam eder mi etmez mi bilemem, yeni bir hükümet gelir mi gelmez mi bilemem; ama burayı ihmal etmek bence insanlık suçu. 45 bin filan değil kayıplar, misliyle çarpın, köylere ulaşılamadı, bu rakamlar savcıların defin ruhsatı verdikleri. Çıkarılamayanlar var, çürüdü gitti o insanlar, molozlarla beraber atıyorlar. O yüzden hangi hükümet gelirse gelsin boyunlarının borcu, bunları yapmak zorundalar. Bunu yapmayan insanlığa karşı suç işlemiş olur.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU