ABD ve Ortadoğu'nun büyüsü

Nasıl ABD başkalarının kendisine uymasına alıştıysa, şimdi de kendisinin onların çıkarlarına dayalı politikalarına uyma vakti geldi

Fotoğraf: Timothy A. Clary/AFP

Zaman zaman ABD'li düşünürler, yazarlar ve hatta farklı düzeylerdeki ABD'li yetkililer, kayıplar ve kârlar ile ilerleme veya gerileme arasında bir yaklaşıma göre Ortadoğu'dan ayrılmanın ya da Ortadoğu'da, özellikle de kriz yerlerindeki doğrudan varlığın boyutunu azaltmanın gerekli olduğu yönünde bir fikir ortaya atıyorlar.

Ancak Rusya ve Çin gibi süper güçler ve Avrupa ile Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), böyle bir eğilimin harekete geçiriliş şeklinden -bunu yüksek sesle düşünen ve gayrimenkul yatırımı ve işletme hesapları tarzında stratejik konulardan bahseden Eski ABD Başkanı Trump gibi ister teorik isterse politik bir çaba kapsamında olsun- olumlu ya da olumsuz etkilenir.

Ortadoğu'nun gerçekleri ve seyri boyunca kanıtlanmış şu teori tarafından böyle bir eğilim engellenmiş ve hatta geçersiz kılınmıştır: Herhangi bir süper güç Ortadoğu'ya sırtını dönmeye karar verse bile karşısında onu bulacak, ondan yüz çevirse de ona çekilecektir.

Çünkü doğusunda, denizinde ve körfezinde var olan en önemli enerji rezervi, güç ve nüfuz denklemlerinde en etkili unsurdur.

Kalbinde sürekli yanan bir ateş kütlesi vardır; İsrail, Suriye, Lübnan ve bunlarla birlikte kapsamlı Arap çatışması sorunu.

Batısında, ortasında devam eden bir savaşın etkisiyle mesafelerin yakınlaştığı ve sorunlar ile çıkarların daha önce hiç olmadığı kadar iç içe geçtiği Avrupa ve Afrika ile doğrudan temas halinde olan ülkeler var.

İşte Ortadoğu'nun büyüsü budur; ne kadar karmaşıksa o kadar çekici hale gelir. İnsan ne zaman ondan kaçmayı düşünse, onu aşılması imkânsız bir mecburiyet gibi karşısında bulur.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Beni bu meseleyi bu şekilde ele almaya iten şey, bölgeye gidiş geliş yapan ABD dış politikasının uygulayıcılarının oluşturduğu hava köprüsü oldu.

ABD'liler işe en yakın müttefikleri olan İsrail ile başladılar. Kapatılan Filistin-İsrail dosyası için İsrail'e ilk ziyareti Hadi Amr gerçekleştirdi.

Kısa bir süre sonra ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan geldi. Yakında da ziyaret için bavulunu toplayan Dışişleri Bakanı Blinken gelecek.

Geriye ziyaret yapmayan bir Başkan Biden kaldı ancak o da yapacaktır. Her halükarda gündem aynı.

ABD'lilerin bu konuda söyledikleri arasında en önemli şey, doğrudan ve net bir madde halinde gündeme konulmasa da İsrail hükümetinin dostlarını zora sokan yapısının durumunun yakından incelenmesidir.

Zira hükümetin gösterdiği ilk şey dünyanın dikkatini çeken apaçık bir düşmanlık oldu. Bunu yapan Bakan Ben-Gvir idi.

Nitekim kendisi Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi. Kudüs dışında Batı Şeria'nın yarısından fazlasını oluşturan C Bölgesi'ndeki Filistinlilerin evlerinin yıkılması çağrısında bulundu.

Gazze'de 'Surların Muhafızı' operasyonun ikinci versiyonunun geleceği uyarısında bulundu. Bunun yanı sıra El-Hanu'l Ahmer meselesi gibi uykudaki meseleleri de tekrar uyandırdı.

Bu durum ABD'nin öncelikler listesinde ikinci veya üçüncü sıradayken, müttefik İbrani devletinin içinde olup bitenler, rejimdeki radikal değişiklikler ve İsrail'in dört bir yanındaki huzursuzluklar, ABD'de her düzeyde özel bir ilgi gerektiren bir endişe durumu yarattı.

Bu, yönetimler ve hükümetler ne kadar değişirse değişsin ABD-İsrail gündeminin değişmez maddesi olan İran dosyasıyla birlikte ABD yönetiminin bu duruma doğrudan müdahale etmesine yol açtı.
 


ABD'nin Ortadoğu'daki rolü, değişmez sabit bir düzeye ulaşmış bir stereotip ile karakterizedir. Rolünün temelinde, çekirdeğini Filistin meselesinin oluşturduğu Arap-İsrail çatışması sahasında İsrail politikasına uyum sağlamak ve İsrail'in İran nükleer dosyasında fevriliğini kontrol altında tutmak yatar.

Siyaset yapmada izlenen bu yol bir çözüme götürmez, işlerin daha da kötüleşmesini engellemez ve aynı zamanda nüfuzunda müttefiklerin ve dostların şikayet ettiği devamlı bir düşüşe de yol açar.

Bölgemizdeki politika yapıcılar, ABD'nin geleneksel dostlarının nasıl davrandığına bakmamızı sağladı.

Bu geleneksel dostların kendi menfaatleri için üzerinde düşünülmüş ve hesaplar yapılmış vizyonlarına göre hareket çemberlerini genişlettikleri ve değişkenlerle dolu bir yolda ayaklarını nereye koyup ilişkiler ve ittifaklardaki gelişmeler ağı içinde politikalarını nasıl yöneteceklerini öğrendikleri görülüyor.

Nasıl ABD başkalarının kendisine uymasına alıştıysa, şimdi de kendisinin onların çıkarlarına dayalı politikalarına uyma vakti geldi.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU