Göl uzmanı Kesici: Salda'yı da Tuz Gölü'nü de kaybediyoruz

Salda'nın bir kapalı havza gölü olduğunu, en ufak bir saç telinin bile bölgeyi kirlettiğine dikkat çeken Dr. Erol Kesici; Tuz Gölü'nü yeniden diriltmek için, en önce vahşi tarımsal sulamaya son verilmesi gerektiğini söylüyor

Kolaj: Independent Türkçe

Türkiye'nin pek çok bölgesi özel çevre koruma bölgesi ilan edildi, peki bu bölgelerde gerçekten bir koruma yaşanıyor mu? 

Salda ve Tuz gölleri de bu koruma alanlarından biri ve her iki gölü de en iyi bilen isim olan, Dr. Erol Kesici'yle Türkiye'nin göllerini, bu doğal alanların yaşadığı tahribatı ve gerçekte nelerin yapılması gerektiğini konuşmak üzere bir araya geldik.
 


Erol Kesici, Türkiye'nin coğrafi ve bulunduğu enlem-boylam dereceleri açısından dünyanın en ender hassas alanlarından biri olduğunu söylüyor:

Dünyada belirli alan içerisinde yer alan çok sayıdaki doğal göle sahibiz. Ancak bunlar şimdi tamamen unvansız alanlar haline gelmiş durumda. Bugün baktığımız zaman ülkemizde ne doğal göl kaldı ne doğal alan kaldı.


Günümüzde kamu yararının şahıs yararı haline geldiğini belirten Kesici, en az 50 yıldır sulak alanlarla ilgili mücadele ettiğini, bir sürü bölgeyi 'özel alan' ilan ettirdiğini hatırlatsa da sözlerine 'maalesef' diye devam ediyor ve şöyle konuşuyor:

Maalesef, yasaların hep arkasından dolaşılıyor. 1989 yılında Salda Gölü çevresiyle birlikte, birinci derecede doğal sit alanı ilan edildi. Yine belirli bir kısmı 1992'de ikinci derecede sit alanı olarak ilan edildi. 2012'de ise özel çevre koruma alanı oldu. Ama bugün baktığımız zaman Salda Gölü'nün özel koruma alanı olmasına rağmen maalesef korunamıyor. En büyük yanlışlık ne biliyor musunuz, Salda Gölü sadece göl aynasından ibaret sanılıyor. Halbuki Salda Gölü çevresiyle bütün halindedir, kendilerine sorduğumuz zaman 290 kilometrelik bir özel koruma alanı var deniliyor. Ama bugün Salda'daki Mars toprağı dediğimiz alanın sadece belirli bir kısmı korunuyor.
 

erol kesici.jpg
Dr. Erol Kesici

 

"Sadece bir bölümünü koruyarak Salda korunmaz"

Yıllarca Salda'ya ayakkabıyla bile girilmemesi gerektiğini, ayakkabıyla zemindeki canlıların öldürüldüğünü anlatmaya çalıştığını söyleyen Kesici; Salda Gölü'ndeki mineralli alanların canlıların yaşadığı alanlar olduğunu, bu gerçeği beş senede zar zor anlatabildiklerini vurguluyor:

Fakat şimdi Salda'ya plaj yapıldı biliyorsunuz, millet bahçesi yapılmak istendi, konutlar yapılması düşünülüyordu kısmen engellendi. Fiili durum, Salda'nın korunmadığı bir resmi ortaya çıkarıyor. Çünkü korumak, bünyenin belirli bir kısmını koruyarak olmaz, tümünü korumanız gerekir.
 

Salda AA.jpg
Salda Gölü / Fotoğraf: AA

 

Özel korumaların içinde farklı korumaların olduğunu, Salda'da beyaz adacıkların olduğu bölgede 1-2 kilometrelik bir alana girişin yasak olduğunu, ancak bunun yetersiz kaldığını belirten Kesici, "Bir yeri koruma alanı ilan edeceğiniz zaman o doğal değerin özelliklerini çok iyi bilmeniz gerekir. Nedir bu özellikler? Salda Gölü kapalı bir Havza Gölü'dür, kapalı havza gölleri dışarıya sularını akıtamazlar. O zaman ne olur, Salda Gölü'ndeki biriken en küçük bir atık gölün dibine çöker, dışarıya akıtamaz. Bu yüzden plaj olarak kullanılan kısımlarda bakterileşme, salyalaşma giderek arttı" diye konuştu.

35 sene boyunca Salda Gölü'yle ilgili çalışmalar yaptığını, 2012'de yapılması gerekenlerle ilgili kitapçıklar hazırladıklarını, bu çalışmaların üç dile çevrildiğini ve bu çalışmaları dönemin bakanlığının yaptırdığını hatırlatan Kesici; "Hala Salda'ya kaç araç gireceği, hangi araca hangi tarifenin uygulanacağı, motosikletlerden kaç para alınacağı konuşuluyor" diyor.
 

Salda Gölü AA.jpeg
Fotoğraf: AA

 

Salda Gölü'nün uzaktan sevilmesi gerektiğini dile getiren Erol Kesici; "Salda Gölü'nün suyuna girilemez, etrafında tarım yapılamaz, çevresine yol inşa edilemez, taş ocakları kurulamaz" diyor.

Bunun nedenini Salda Gölü'nün etrafında çok değerli biyotopların olmasına bağlayan Kesici, sözlerine şöyle devam ediyor:

Suyunun turkuaz rengi, bu oluşumlarla o rengi kazanıyor. Ama geçen yıllarda gölü besleyen çok sayıda derenin üstüne göletler yapılmaya başlandı. Defalarca gittim, dava konusu oldu, bilirkişi olarak görüş verdim. Bu göletlerle sulama yapmayın dedik. Ama kimse dinlemedi. Çünkü bir rant haline dönüştü, doğal kaynaklar oy deposu olarak görülüyor.
 

Sulak alanlara önce 'kamu yararı' diye okul, cami, karakol gibi yapılar yapılmaya başlandığını ardından çevresinin ranta açıldığını ve 'kişi yararı'nın öne çıktığını belirten Kesici; "Türkiye'nin neresine bakarsanız bakın, Karadeniz sahiline bakın, sulak alanların olduğu yere bakın hep böyle oldu" diye konuşuyor.

Salda'nın gerektiği gibi korunmaması nedeniyle sadece bu bölgede yetişen tıbbi aromatik bitkilerin yok edildiğini de söyleyen Kesici "Keza Salda yosun balığı dediğimiz endemik bir tür sadece burada yetişiyor ve giderek azaldı. Eskiden dik kuyruklar gelirdi, artık gelmiyorlar. Çünkü ekosistem değişti. Gölün içerisinde tatlı su süngerleri dediğimiz süngerler de giderek kararmaya başladı" diyor.
 

Salda Gölü.jpg
Fotoğraf: Twitter

 

"Salda'nın beyaz adacıkları kararıyor"

Yıllardır Pamukkale nasıl korunuyorsa Salda'nın da aynı şekilde korunması gerektiğini tekrarladığını, Pamukkale'nin bir kilometre dışında ayakkabıların çıkarıldığını belirten Erol Kesici; bu uyarıların dikkate alınmadığını, bu yüzden Salda'nın beyaz adacıklarının kararmaya başladığını belirtiyor:

Hangisinden bahsedelim? Eğirdir Gölü'nden mü bahsedelim, Beyşehir Gölü'nden mi? Bunlar Türkiye'nin en büyük doğal tatlı su gölleri. Her birinde özel korumalar var ama suları içilemeyecek durumda, balığı yenilemeyecek durumda. Bu göllerin sularıyla yetiştirilen tarım ürünleri bile yenilmeyecek seviyeye gelmiş. Buralarla ilgili ben diyeyim 30, siz deyin 40 defa korumaya ilgili yasa-yönetmelik çıkarılmış ama uygulanmıyor. İşte Avrupa ülkelerinde bunlar uygulanıyor, mesela biyolojik çeşitliliklerin sürekli takipleri yapılıyor. Biyolojik çeşitlilik demek insanın kuşun, börtü böceğin yaşamı demek. Çünkü biyolojik çeşitlilik yok olursa, renkler azalırsa, çeşitlilikler azalırsa, tek tipe doğru gidilirse yaşam da kalmaz, ekonomi de kalmaz, sağlık da kalmaz.
 

Erol Kesici 1.jpg
Dr. Erol Kesici


Kesici, Avrupa'da ne yapılmaz örnekleriyle konuşmasına devam ediyor:

Avrupa'da gölün kenarında kumları, havuzlar içinde banyo yapmanıza müsaade etmezler, gölün kenarına sizi arabanızla sokmazlar, ateş yaktırmazlar, kamping yaptırmazlar.


Türkiye'de çok çirkin bir çevrecilik anlayışı olduğunu da ileri süren Erol Kesici Salda'da bir festival yapılmaya kalkışıldığını ve bunu zor bela engellediklerini anlatıyor:

Neymiş de üç bin tane çadırın çöpünü çekip, buna dair bir duyarlılık yaratacaklarmış. Başka yer mi yok? Bana bu tür şeylere neden karşı olduğumu belediye başkanı da sordu, üstelik 'cumartesi-Pazar kasapta et, fırında ekmek kalmıyor' bizim için önemli olan bu dedi. Bakış açısı bu, ekonomi ekolojinin önüne geçiyor ve bu gidişle Salda Gölü diye bir göl kalmayacak.
 

Tuz Gölü AA.jpg
Tuz Gölü / Fotoğraf: AA

 

"Tuz Gölü'nde tam bir ekokırım yaşandı"

Tuz Gölü'nün tıpkı Salda'da olduğu gibi birinci derecede doğal sit alanı özelliği olduğunu, keza onun da uygulanmadığını, keza uluslararası A sınıfı sulak alan statüsünün de olduğunu söyleyerek sohbetimizin ikinci bölümüne başlayan Erol Kesici, Tuz Gölü'nde yaşananları ise şu sözlerle anlatıyor:

Tuz Gölü 1500 kilometrelik bir alanı oluşturmaktaydı, 16-17 metre ortalama su seviyesi vardı. Türkiye'nin yüzde 70'ine yakınının tuz ihtiyacını karşılıyordu. Ancak her şeyden önce Tuz Gölü'nde bir biyolojik zenginlik vardı. Burada en büyük ekokırım yaşandı, türler yok edildi, sadece orada yaşayan endemik bitki türleri. Tuzcul bir ortamdı ve aynı zamanda obrukların da güvencesiydi Tuz Gölü. Bazı kaynaklarda görüyoruz diyorlar ki işte Obruklar artınca Tuz Gölü'nde de sulh seviyesi çekilmeye başladı. Tuz Gölü'nün başına gelen en kötü şey vahşi sulamadı, Konya Ovası kurak bir iklim olmasına rağmen gölden yıllarca su taşındı. 40 yıldır söylüyoruz, senin suyun yoksa şeker pancarı ekmemelisin, ay çiçeği ekmemelisin. Ama dinleyen yok. Gölü besleyen suların yüzde 80'i tarımda kullanılıyor. Hem yeraltı kuyuları yoluyla hem de yasal olmayan kuyularla. Melendez Çayı bu şekilde kullanılan kaynaklardan biri mesela, göletler yapıldı, barajlar yapıldı ve bu şekilde gölü besleyen ana şah damarları kesildi.
 

Tuz Gölü.png
Kolaj: Independent Türkçe

 

"Taşıma suyla Tuz Gölü kurtulmaz"

Kesici yapay yöntemlerle Tuz Gölü'nün kurtarılamayacağını da söylüyor:

Tuz Gölü'ne su taşınıyor şimdi. Bunlar çok palyatif, çok ilkel tedbirler. Hatta atık suların taşındığı anlatılıyor. Bu çok tehlikeli. Orası doğal bir an. Suda aynı kan uyumu gibi su uyumu şarttır. Dışarıdan getireceğiniz suyun içerisindeki bulunan mikroorganizmalar virüsler, bakteriler veyahut da diğer organizmalar oraya uyum sağlayacak mı? Orası bakir, doğal bir ortam. Oraya bu sefer daha tehlikeli organizmaları getirmiş olacaksınız. Tuz Gölü su kuşları için çok önemli bir yer, en başta flamingolar için. Başka yerlerden su getirirseniz, flamingolar artık gelmez. O kuşlar orada aradıkları besini bulamayacak çünkü. Hep söylüyoruz, kuşlar bir yerin göstergesidir, eğer oraya kuş gelmiyorsa orada yaşam yok demektir. Ve orada kuşlar gerçekten katledildi, insan eliyle katledildi. Diyorlar ki, küresel ısınma nedeniyle oluyor. Hayır, bu yanlış kardeşim senin su politikan yok, su kanunun yok, suyunu yönetemiyorsun. Mevcut su kaynaklarını yüzde 80 oranında tarıma veriyorsun. Son zamanlarda giderek artan sondaj kuyuları açılıyor ve beş yüz metreden bile su çıkaramıyorlar.


"Ne olursunuz bu işi bilim insanlarına bırakın" diyen Kesici; "Tuz Gölü'nün bilimsel bir açıdan sağlıklı bir şekilde iyileştirilmesi gerekiyor. Su bütçesinin kazandırılması gerekiyor ama yavaş yavaş birden değil. Ama en önemlisi tuz alımlarına ara verilmesi gerekiyor. Zaten gidin bakın su yok, Tuz Gölü aslında Tuz Ovası olmuş. Doğanın dengesi ve döngüsüyle uğraşılmamalı, biz doğanın ürünüyüz" ifadeleriyle sözlerini sonlandırıyor. 
 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU