Abbas'ın değişmez ilkesi ve olayın iç yüzü

Nebil Amr yazdı: İsrailliler akıllarını başlarına devşirip bu evrensel mesajı iyice okuyup anlayabilecek mi?

Fotoğraf: Reuters

Filistin'in resmi medyası, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın yapacağı konuşmanın çok önemli olacağını söylüyor. Bu da şaşırtıcı yeni bir şeyin olacağı beklentisini uyandırıyor.

Abbas'ın güvenlik koordinasyonunun kesildiğini, İsrail'in tanınmasının iptal edildiğini ve Oslo dizisi içinde imzalanan anlaşmaların feshedildiğini açıklayarak uzlaşma pozisyonundan direniş pozisyonuna -tabi buna silahlı direniş de dahil- geçilmesi için alenen çağrıda bulunacağı yönünde otomatik tahminler geliyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu tahminler, İsrail'in Batı Şeria'nın şehirlerine ve köylerine yaptığı kontrolsüz saldırılar ve gelecek hükümet oluşumunun yerleşimcilik, baskı ve toplu tutuklamalar da dahil olmak üzere tüm işgal araçlarının kullanımını artırma vaatleri tarafından besleniyor.

Birkaç hafta sonra görevden ayrılacak olan hükümetin, kendisinden sonrakilerin yapacağını yapmaktan geri kalmamakla birlikte, özellikle Filistinlilere yönelik politika açısından bakıldığında gelecek hükümetle arasında önemli bir fark yok.

İçinde bulunduğumuz dönemde doğrudan ya da kendi adına konuşacak birini görevlendirerek pek çok açıklama yapan Devlet Başkanı Mahmud Abbas, kıskanılacak boyutta riayet ettiği şu merkezi değişmez ilkesine bağlılığını gizlemiyor:

İsrail uymasa bile varılan anlaşmaları koruyarak siyasi eylem çemberinde kalmak. Halkın işgalin güçlendiği, yerleşimciliğin devam ettiği ve hatta genişlediği ve kanlı baskının durmadığı yönündeki hislerini yansıtan psikolojik gerçeklik ışığında böyle bir ilke Abbas'ın sırtına ağır bir yük bindirdi.

Bu her zaman şu can sıkıcı soruyu gündeme getiriyor: Böyle bir durumda anlaşmaların ve bunların korunmasının ne anlamı var?

Ancak Abbas'ın İsrail'in uygulamadığı anlaşmalara bağlı kalmasındaki ısrarını ve herhangi bir İsrail hükümetiyle -sağcı da olsa ve onunla anlaşma yapmak istemese bile- anlaşmaya devam etme isteğini objektif olarak değerlendirecek olursak, bu, siyasi eylem çemberinden çıkarsa veya Merkez Konseyi'nin yıllar önce aldığı ve üzerinden zaman geçmesiyle unuttuğu kararlar gibi radikal kararlar alırsa kendisinin ve siyasi kariyerinin ödemesi gerekecek bedelin farkında olmasından kaynaklanmaktadır.

Zira şu anki tutumundan farklı bir yöne kayarsa, nefes almasını sağlayan hayati alan tamamen kapanacaktır.

ABD'liler, Avrupalılar ve çevrelerindekilerle bölgesel ve küresel çapta herhangi bir düzeyde ilişkilere ihtiyaç duyulduğu sürece bu ilişkiler bölünecektir. İsrail'de her zaman istismar etmeye ve saldırmaya hazır tilkiler var.

Filistin Devlet Başkanı şu anda çok zor ve kritik bir bölgede. İmzalanan anlaşmaların sözde ortağı olan İsrail, Filistinlilerin isteklerine ve özellikle Oslo'dan geriye kalan şeylerin dar gözeneklerine karşı sahada azami bir çaba harcıyor.

Hükümetin başında ister Lapid, ister Netanyahu, hatta Rabin veya Şimon Peres gibi biri olsun, şu anda işlerin vardığı nokta şunu gösteriyor:

Filistinlilere karşı savaşmak, herhangi bir hükümetin hayatta kalması için bir koşul haline geldi. Peki ya gelecek hükümet bu savaşı gündeminin ve varoluş gerekçesinin merkezine koyarsa ne olacak?


Böyle bir durumda resmi seçim, en tatlı olanın en acı olmasında yoğunlaşır.

Abbas'ın temsil ettiği resmi Filistin politikası, sadece İsrail'in başta Filistin yönetimi olmak üzere Filistin'in işlerine müdahalesinden değil, aynı zamanda Filistinlilerin bu müdahaleye yanıt vermenin kaçınılmaz olduğuna dair büyüyen hissinden ötürü de zor bir durumda.

Güç dengesi ve kısıtlamalar göz önüne alınınca Filistin yönetimi bu müdahaleye karşılık veremez.

Böyle bir durum, ne otorite ne de Filistin grupları tarafından kontrol edilmesi mümkün olan halk girişimlerine geniş kapılar açıyor.

En azından Ortadoğu'nun en güçlü ordularından birine sahip olan ve 21'inci yüzyılın tek işgalci devleti olan İsrail ise, ulaşmak istediği sonuçlarla ilgili dosyayı hâlâ kapatamadı ve kapatamayacak da.

Başka bir deyişle o arzuladığı güvenlikten uzak kalacak ve Netanyahu'nun dediği gibi asla silahlarını bırakamayacak.
 


İsrail'de yapılan son genel seçimlerin galibine Filistinlilerle çatışmayı çözme konusunda nasıl bir vizyonu olduğu sorulduğunda "Akılları başlarına geldiklerinde onlarla barış meselesini konuşacağız" dedi. Yani boyun eğdiklerinde demek istiyor.

Sahada olup bitenlerle birlikte böyle bir şey söylenirse Filistinliler de şöyle cevap verir:

Barış ve güvenlik, önce İsraillilerin akıllarını başlarına alıp, bölgede ve dünyada sayıları iki katına çıkmış bir halka -desteklerini açıklayıp kendi bayraklarının yanına Filistin bayrağını koyan beş kıtadaki milyonlarca Filistinli bir yana- karşı yaptıkları işgali sonlandırdıklarında tesis edilecektir.


Peki İsrailliler akıllarını başlarına devşirip bu evrensel mesajı iyice okuyup anlayabilecek mi?

Netanyahu, Smotrich ve Ben-Gvir ile henüz böyle bir şey olması olası değil.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat 

DAHA FAZLA HABER OKU