İran: Çekiciliği kaybetme

"Yönetimdeki" din adamı, gerçekliği büyük ölçüde inkar eder ve imkansız şeylere olağanüstü bir inanç duyar

Fotoğraf: Reuters

Bir takipçinin yapabileceği en yanlış değerlendirme, olaylar hakkında yorum yaparken kendi eğilimlerine göre yapmasıdı r; çünkü o zaman sadece tarafsızlığını yitirmekle kalmayıp, yolunu da kaybeder.

 Dolayısıyla sık sık sorulan "İran rejimi geniş siyasi güvensizlik ve sokaktaki protesto hareketi nedeniyle devrilir mi?" sorunun yanıtı "evet" de olabilir "hayır" da olabilir!

Nihai bir kanıya varma yolunda alınacak her risk, doğruluktan ayırır, tarafsızlıktan uzaklaştırarak asılsız ithamlarda bulunmaya iter.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tüm bu protestoların bir sonucu olarak gerçekte olan şey, aşağıda ayrıntılarıyla açıklayacağımız gibi rejimin ülke içindeki pek çok kişi, daha da önemlisi yurtdışındaki destekçileri ve özellikle Arap Şiiler için çekiciliğini kaybetmesidir.

Şiilik fikri, İslam tarihinde bir protesto fikri olarak ortaya çıktı ve bu imajı ile mevcut rejimlerin geçim ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını gören geniş Müslüman kesimleri kendisine çekti. Bu kesimler çoğunlukla fakir ve ezilenlerden oluşuyordu.

Ancak bir fikir iktidara geldikten bir süre sonra mutlak otoriter bir devlet haline gelir, gerçeklikle ilişkisini kaybeder ve Rab tarafından 'yetkili' olduğu gerekçesiyle insanlardan uzaklaşır.

Buradan hareketle daha geniş Şii fıkıh akımı, birçok devirde müfsit olduğu gerekçesiyle iktidardan uzaklaşma çağrısında bulunmuş ve iktidar fikri yerini bir kurtarıcıyı bekleme fikriyle değiştirmiştir. Şii fakihlerin işi de genel değil özel bir velayet ile sınırlı kalmıştır.

Son olarak İran'da İslam Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla belirginleştiği gibi, bazı modern fakihlerin bu genel yönelimi değiştirdiği biliniyor, ancak ihtilaf hala devam ediyor.


Siyasi anlamda İslam tarihi boyunca Şii devletinin tarihini okuduğumuzda, yükselişini ve düşüşünü incelediğimizde, çoğunlukla adalet çağrısı yaparak mazlumlar ve marjinalize edilmişler arka planına dayandığını görürüz.

Ama iktidara gelir gelmez yönetici (lakabı ne olursa olsun), tahakküm kurma, zulmetme ve öldürmeyi meşrulaştırma eğilimi gösterir.

El-Hakim Bi-Emrillah olarak tanınan El-Mansur bin Abdulaziz'in biyografisi, bu algıya dayanarak kurulan herhangi bir ülkedeki uygulamaları belki de en net şekilde göstermektedir.

Hakim Bi-Emrillah, tarih yaptığı reformlar hakkında ne derse desin, insanlara bazı yiyecekler yemeyi yasaklamıştı, "öldürme konusunda aşırıya kaçmıştı", hükümdarın adı anıldığında insanların nerede olurlarsa olsunlar secde etmeleri gerektiğine karar vermişti!

Dahası toplumu "ne yolda ne de bir cenazenin arkasından yürürken bir kadının yüzünü göstermemesine" zorlamıştı!

Yani kısacası, insanların kişisel davranışlarına karışmış ve hükümdarlığını çevreleyen bölgesel güçlerle çatışmaya girmişti.

Bu devletlerin zikredilen pek çok düşüş nedenleri arasında, üç unsur birbirinden ayrılmaz; "yolsuzluk, zulüm ve yanılmazlık iddiası."

Uzun ve kısa ne kadar sürerse sürsün en nihayetinde yönetimin yıkılışını kolaylaştıran bu üçlü kombinasyondur.


Son 40 yıl boyunca İran'daki iktidar bilgeliğin kaynağı ve projesi de üstün gelmesi gereken değerli bir proje olarak tanıtıldı.

Bu da "Şiifobia" ile "Sünnifobia" arasındaki mücadele olarak özetlenebilecek bir çatışmanın ortaya çıkmasına neden oldu. Yani siyasi bir çatışma aracı olarak inançlar çarpıtıldı.

Bu ise Orta Çağ'a ve takipçilere Avrupa'da önceki yüzyıllarda bilgisizliğin ve savaş ağalarının tahakkümüyle gölgelenen Katolik-Protestan çatışmasını hatırlatan çatışmalara bir dönüştür.

Uzak ve yakın geçmişte olduğu gibi, bir kanadın diğerine ve bir ulusun diğerine egemenliğinin önünü açan topyekûn bir hatadır.

Temelinde siyasi olan bu ikili, çatışmayı ateşleyen popülist ve ulusal çıkarların, yanıltıcı tarihsel algıların devreye girmesiyle mezhepsel bir ikiliye dönüştü.

Bu çatışma, ulusal enerjilerin önemli bir bölümünü tüketti, kalkınma fırsatlarının kaçırılmasına sebep oldu ve en önemlisi, çağın şartlarını ve gerekliliklerini aştı, karşılıklı ilişkileri zehirledi, ülkeleri yok etti, insanlara bunları ezici bir baskıyla dayatmak için başka bir çağın araçlarını getirdi.

Bugün İran'daki cezaevleri çok sayıda siyasi mahkumla dolu ve sokaklarda öldürülenlerin sayısı (resmî açıklamaya göre) en az 300'e ulaştı.

Göz doktorları, gözlere zarar verdiğini söyleyerek göstericilere karşı gaz silahları kullanılmaması konusunda uyarıda bulundu.

Burada şu hususu hatırlatmalıyız, bir dizi Arap Şiiyi kendisine çeken "İran modelinin parıltısı" sönmeye başladı.

Öfke, İran halkı arasında yaygın hale geldi ve gittikçe artıyor. Zaman ve mekânda dini yönetimin çekiciliğini ve aynı zamanda geçmişle bağlantılı, bugün ve gelecekle hiçbir ilgisi olmayan kesin bir referans kaynağı olarak kendini yolsuzluk ve baskıdan kurtarma gücünü kaybettiği ortaya çıktı.

Arap Şiilerinin hepsinin o rejimden yana olmadığı bir gerçek ve bu yalanı çürütmenin zamanı geldi.

Ancak bazıları, siyasi veya popülist nedenlerle, hatta kişisel çıkarlar için veya belki de marjinalleştirme olarak gördüklerini çok büyüttüklerinden, "kendileri için daha iyi" olduğu gerekçesiyle anavatanlarını zorla bu projeye dahil etmeye, siyasetin terimleri hakkında en ufak bir bilgisi dahi olmayan sarıklı kişileri başlarına geçirmeye çalıştılar.
 


Bugün, mesele açığa çıktıktan ve projenin kendi evinde idari, ekonomik ve ahlaki açıdan iflas ettiğini herkes gördükten sonra, yukarıda bahsi geçen bazılarının da artık, halkın çoğunluğunun çıkarlarına karşı konumlarını haklı çıkarmak için kullanabilecekleri herhangi bir argümanları kalmadı.

Dahası bazı yazılar, bir yanda aptallıklar diğer yanda dar görüşlülük ve entelektüel terör sonucu "kamusal meselelerde bir ilerleme değil" gerileme gerçekleştiren söz konusu aşamayı alenen eleştirmeye başladı.

Arap Şiiler için en iyi seçenek yaşadıkları ülkelerin vatandaşlığına katılmak ve görüş ayrılıklarını dahi vatandaşlık dışında değil, içinde çözmektir.

Başarısız bir projenin tarafını tutmaya devam edenler bunu başka hiçbir şey için değil, tamamen maddi çıkarlar için yapmaktadırlar.

Bu, farklı mezheplerden vatandaşlara sahip ülkelerde siyasi eylem içinde rahatsız edici şeyler olmadığı anlamına gelmez, ancak bunlar ulusal bir çatı altında ele alınmalı.

İlave olarak, bu rahatsızlıklar genellikle mezhepleri aşan rahatsızlıklardır ve devletin performansındaki herhangi bir eksiklik, iç ulusal diyalog yoluyla düzeltilebilir.

Dışarıdan güç almaya gelince, bu vazgeçilmesi gereken bir hatadır. Zira halkı bu modelin hata ve kötülüklerini gördüğü, bugüne kadar halkının geniş kesimlerinin özgürlüğü, esenliği ve güvencesi aleyhine olmayı sürdürdüğü için bu model tüm mantıklı gerekçelerini kaybetti.

Son söz; "yönetimdeki" din adamı, gerçekliği büyük ölçüde inkâr eder ve imkânsız şeylere olağanüstü bir inanç duyar!     

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat 

DAHA FAZLA HABER OKU