Biden-Şi toplantısı: ABD için asıl tehdit Rusya değil Çin

ABD ve Çin Devlet Başkanları arasındaki zirve, her iki taraf için tırmanma ağacının tepesinden aşağı kaymak ve ilişkileri yeniden doğru yola sokmak için büyük bir fırsat oluşturuyor. Umarız konu Çin olduğunda Kissinger bir kez daha haklı çıkar

Fotoğraf: Reuters (Arşiv)

G20 Zirvesi çerçevesinde Endonezya'nın Bali kentinde düzenlenen ABD-Çin görüşmesi, iki büyük güç arasındaki gergin ilişkilerin çok kritik bir aşamadan geçtiği bir döneme denk geldi.

Beyaz Saray, zirveden beklentilerin çıtasını düşürmeye çalışırken, gerilimi yalnızca ilişkilerin gidişatını yeniden düzenlemek, ayrıca farklı ve rekabet halindeki ilgi alanlarını işbirlikçi bir şekilde yönetmenin bir yolunu bulmak azaltabilir gibi görünüyor.

ABD'nin Çin'i 'hem uluslararası düzeni yeniden kurma niyeti olan hem de bunu yapmak için giderek artan bir şekilde ekonomik, diplomatik, askeri ve teknik güce sahip tek rakip' olarak nitelendirdiğini belirtmekte fayda var.

Bu nitelendirme, yeni ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi çerçevesinde geliyor.

Yeni stratejiye göre, 'önde gelen bir küresel güç olma' yolundaki ABD'ye asıl meydan okuyan Rusya değil Çin'dir.

Rusya ise ABD strateji raporunda belirtilenlere göre 'uluslararası sistemin kilit unsurlarını' devirmeye çalışan ikinci kademe bir güç statüsüne geri çekildi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bugün Washington, Asya-Pasifik bölgesinde ve dünya sahnesinde varlığını daha agresif bir şekilde ortaya koymaya çalışan Pekin ile rekabet ediyor.

Washington, bu toplantıyı iki ülkenin bir arada var olup olmayacağının ve birlikte iş birliği yapıp yapamayacağının bir sınavı olarak görüyor.

ABD Başkanı Joe Biden, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile bu arka plana karşı görüşüyor.

Başkan Biden'ın partisinin 'Kongre' ara seçimlerindeki beklenmedik başarısından gurur duyduğu bir zamanda, Başkan Şi Cinping, kendisini üçüncü dönem için tartışmasız lider olarak atayan 'Komünist Parti'nin 20. Kongresi'nden sonra büyük bir güvenle taç giydi.

Her iki başkan da toplantıya kendi içinde bir güçlenme ve zafer duygusu taşırken katılıyor.


Başkan Biden toplantıya, ABD kamuoyunun Çin'i 10 yıl önceki yüzde 40'a kıyasla ezici bir çoğunlukla yüzde 80 olumsuz gördüğü bir zamanda Çin politikasına Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin de desteğiyle donanmış olarak giriyor.

Zirve ayrıca, Başkan Biden'ın Çinlileri kızdıran "Birçok Tayvan yanlısı özellikle de ABD, Çin tarafından saldırıya uğrarsa Tayvan'ı savunur" açıklamasının hemen ardından geldi.

Çin Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Çin Devlet Başkanı, bu yıl Başkan Biden ile yaptığı telefon görüşmesinde 'ateşle oynayan onunla birlikte yok olur' uyarısında bulundu.

Bunun üzerine ABD'li yetkililer, Başkan Biden'ın açıklamasını geri çekti. ABD'nin Çin'e yönelik dış politikasında bir değişiklik anlamına gelmediğini söylediler.

Ancak Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin Tayvan ziyareti yangını daha da körükledi.

Tayvan'ın iki ülke ilişkilerinde en tartışmalı ve gergin konu olduğunu ve Tayvan sorununun ele alınış biçiminin zirveyi başarılı ya da başarısız kılacağını belirtmekte fayda var.


ABD'li yetkililer ise, Çin'in Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ittifak kurmasını ve onunla 'sınırsız' ilişkiler kurmasını, bu zirvenin ele alacağı iki taraf arasındaki bir başka gerilim noktası olarak görüyor.

Ayrıca ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ın söylediğine göre ABD, 'çatışma uçurumuna düşmekten' kaçınmak için 'kazaları, yanlış hesaplamaları veya tırmanmaları önlemek için iki ülkenin askeri kurumları arasında iletişim kanalları' kurmak istiyor.

Burada, ABD'li ve Çinli liderlerin 2011'den beri birbirlerini tanımalarının, toplantıdan olumlu bir sonuca giden yolu açma umudunu güçlendirdiğini ifade etmek gerek.

Başkan Biden'a gelince, Başkan Şi Cinping'i iyi tanımaktan, 'onunla tanışmak için onlarca saat' geçirmiş olmaktan ve 2011'de ikisi başkan yardımcısıyken 'birlikte kilometrelerce seyahat etmiş olmaktan' gurur duyuyor.

Aynı şey, Başkan Biden'ın stratejisinde bahsettiği uluslararası sistem için de geçerli.

Bugün, uluslararası sistem erozyona uğruyor ve her gün gözlerimizin önünde, çatışma bölgeleri içinde, yükselen güçler ve pazarlarla birlikte yeniden kuruluyor, ancak yeni sistemin biçimi hâlâ kristalleşmekten çok uzak.


2011 yılında ABD, ekonomik refahın siyasi açıklığa ve güvenlik kontrolünün gevşemesine yol açtığı inancına dayalı olarak Çin'in küresel ekonomiye entegre olmasına yardım etme politikasını sürdürüyordu.

ABD, bugün Çin'i ilk rakibi olarak görüyor. Çin etkisine karşı dünya çapında ittifaklar kuruyor.

Çin, dış politikasında Başkan Biden'ın onayladığı, dünyayı demokrasi ve tiranlık arasındaki bir savaşın tuzağına düşüren ilk örgütlenme ilkesiyle çelişiyor.

ABD Başkanı özellikle de Çin Devlet Başkanı, ABD'li mevkidaşı ile yaptığı bir telefon görüşmesinden yararlanarak onu 'otoriter rejimlerin dünyayı ele geçireceği' konusunda uyardıktan sonra, Çin ve Başkan Şi Cinping ile rekabete bu mercekten bakıyor.

Başkan Biden, bu yıl ABD Deniz Harp Okulu'ndan mezun olan öğrencilere de benzer ifadeler kullandı.


2011'den beri yeni olan, Çin'in dünya çapında sergilediği yeni güvendir. Arap Körfezi bölgesinde Çin, 10 yıl öncesine göre daha yakın, derin ekonomik, siyasi katılım ve ilişkilere sahip oldu.

Bölgedeki bazı ülkelerle en büyük ticaret ortağı haline geldi. Çin bölgeyi dünyanın birçok yerine açılan kapısı olarak gördüğünden, petrol ve ticaret Çin'in bölgedeki çıkarlarının temel direkleridir.

Çin aynı zamanda ilk denizaşırı askeri üslerini Cibuti'de kurarak uluslararası ticaret için vazgeçilmez stratejik bir deniz koridorunda tutunmasını sağladı.

Çinli uzmanlar, Çin'in kendi ülkelerinin iç işlerine karışmama temelinde bölgedeki ortaklık vizyonuna işaret ediyor.


Afrika'da Çin, çoğu alanda Afrika ülkelerinin çoğuyla kapsamlı ve derin bir iş birliği içinde.

Ancak ortaklık alanlarının başında finansman, kalkınma ve altyapı gelmektedir.

Amerikan Girişimcilik Enstitüsü'ne (American Enterprise Institute) göre 2005'ten bu yana Çin'in Afrika'daki toplam yatırımı yaklaşık 2 trilyon dolara ulaştı.

Çin aynı zamanda kıta genelinde onlarca liman, binlerce kilometrelik yol, köprü ve spor sahalarının yardımıyla devasa altyapı projelerini (Aid Data Project'e göre Afrika hükümetlerine 3 bin proje ve 86 milyar dolarlık ticari krediler) finanse ediyor ve geliştiriyor.

Çin ile Afrika arasındaki ticaret hacminin çok büyük olması, hatta Çin'in ABD ile olan ticaret hacmini bile aşması dikkat çekicidir.

The Economist dergisine göre 2019'da 200 milyar doları buldu. Çin'in Afrika'ya silah ihracatı da artıyor.

Bazı raporlara göre 2019'da bu ihracatın yüzde 19'u Sahra altı Afrika bölgesine yapıldı.

Brookings Enstitüsü'nden Landry Signe, bir Kongre oturumunda "2006 ile 2016 arasında Çin'in Afrika ile ticareti arttı.

İthalat yüzde 233, ihracat ise yüzde 53 arttı. ABD'nin ise aynı dönemde Afrika'ya ihracatı azaldı" ifadelerini kullanmıştı.

Brookings Enstitüsü tarafından yayımlanan bir başka raporda, ABD'nin Afrika ile ticaret hacminin '2008'deki 100 milyar dolarlık yüksek seviyeden 2017'de 39 milyar dolara düştüğü' belirtildi.

Önemli siyasi kazanımlar, Afrika'daki büyük Çin yatırımlarından kaynaklandı. Afrika, başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere çok taraflı kuruluşlarda Çin'i destekliyor.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki gelişmiş Afrika oyu (öncü politika), genellikle bir konuda kullanılan Afrika oylama yöntemidir. Bu oy, zaman zaman ABD'nin pozisyonuna meydan okuyabilir.
 


Tüm bunlar, ABD'nin Afrika kıtasındaki aktif katılımını azalttığı bir zamanda oldu.

Şimdi, ABD yönetimi yetişmeye çalışıyor. Beyaz Saray'dan yapılan açıklamaya göre Başkan Biden, 'ABD'nin Afrika'ya olan kalıcı bağlılığını göstermek için' Afrikalı liderleri 13-15 Aralık tarihlerinde Washington DC'de yapılacak bir zirveye davet etti.

ABD'li yetkililer, Zirve'nin Çin'in kıtadaki müdahalelerini dengelemeyi amaçlamadığını belirterek, 'ABD daha iyi bir model sunuyor' deseler de ABD'nin Afrikalı ortaklarından iki güç arasında seçim yapmasını istemediğini belirtti.

Ayrıca Çin'in Güneydoğu Asya'daki ekonomik ve siyasi etkisi artıyor. Orada ABD de ona yetişmeye çalışıyor.

Çin, Güneydoğu Asya ülkelerinde ABD'yi net adımlarla atlıyor. Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi tarafından yürütülen bir ankete katılanlar, Çin'in etkili bir ekonomik ve siyasi güç olarak oradaki insanların algıları ve kamuoyu açısından gelişmiş bir konuma sahip olduğu sonucuna vardı.

Söz konusu anket, bölgenin ABD nüfuzunda belirgin bir düşüşle birlikte göreli güç dengesinin değişmekte olduğuna inandığını bildirdi.


Bunlar, Biden ve Şi'nin bir araya geldiği genel atmosferden sadece birkaç örnek.

ABD ittifaklar kurmaya, öncelikler belirlemeye ve ABD'nin Çin'in saldırgan hamlesi olarak adlandırdığı durumla yüzleşmek için, sadece Güney Asya'da değil, aynı zamanda Pasifik ve Hint Okyanuslarında da bölgedeki ortaklıklarını ve varlığını desteklemeye devam ediyor.

ABD, Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (ABD, Japonya, Avustralya ve Hindistan'ı içeren stratejik diyalog) aracılığıyla dengeyi yeniden sağlamaya ve stratejik bölgeye odaklanmaya çalışıyor.

Washington'daki dış politika topluluğu, ABD yönetimini Çin'i mevcut bir düşman olarak görmemeye çağırıyor.

Çin'in, Rusya'nın aksine, uluslararası sistemi yok etmek için değil, kendi çıkarlarına hizmet etmek için dönüştürmekle ilgilendiğini düşünüyor.

ABD'nin Çin'e yönelik dış politikasının mimarı Henry Kissinger, New York'ta düzenlenen Asia Society toplantısında, iki tarafın yaptığı karşılıklı açıklamalar dikkate alındığında, iki ülke arasındaki gerilimin azalmaya başlamış olabileceğine inandığını söyledi.

Rusya ile 'sınırsız' bir ortaklığın ardından, Kissinger, "Şi, şu anda Rusya'da olana benzer şekilde, Çin'e karşı Batı direniş duvarının gelişmesini görmekten kaçınmak istiyor" dedi.

Komünist Partisinin 20. Kongresi'nden sonra Şi'nin biraz alçakgönüllülükle de olsa ABD'ye eğilme aşamasına girdiği öngörüsünde bulundu.

Aslında ABD ve Çin Devlet Başkanları arasındaki zirve, her iki taraf için tırmanma ağacının tepesinden aşağı kaymak ve ilişkileri yeniden doğru yola sokmak için büyük bir fırsat oluşturuyor. Umarız konu Çin olduğunda Kissinger bir kez daha haklı çıkar.

 

 

* Amal Mudallali, Washington Uluslararası ilişkiler danışmanı ve Lübnan'ın Birleşmiş Milletler Eski Büyükelçisidir.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat 

DAHA FAZLA HABER OKU