BM'ye göre 2050'ye kadar tarım alanlarının yüzde 90'ı tahrip olabilir... "Koruyucu politikalar yürütmezsek açlık, göç ve savaşlar uzak değil"

Gıdayı destekleyecek tarım topraklarının her geçen yıl bozulduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Zaimoğlu ve Prof. Dr. Erpul, toprağın yorgun olduğu ve yanlış uygulamalar sürdürülürse ileride nüfusu doyurmanın mümkün olmayacağı uyarısını yaptı

Fotoğraf: AA

Bilim insanları uzun yıllardır toprak tahribatının önüne geçilmesi konusunda uyarılarda bulunuyor.

Özellikle artan nüfusu doyuracak gıda üretimi için daha fazla toprak gerekse de dünyada bu kadar arazi yok.

Mühürleme ya da betonlaşma yoluyla tarım toprakları, amaç dışında kullanılırken, mevcut alanların da verimli şekilde değerlendirilmemesi farklı tehlikelere kapı aralıyor. 

Son olarak Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), dünya genelinde toprağın yüzde 33'ünün tahrip olduğu ve önlem alınmazsa 2050 yılına kadar bu oranın yüzde 90'a yükselebileceği uyarısı yaptı.

Toprak tahribatının neden olabileceği tehlikeleri ve bu duruma karşı yapılması gerekenleri, Çukurova Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Zeynep Zaimoğlu ve Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Günay Erpul ile konuştuk. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Uzmanlara göre sürdürülebilir arazi yönetimi şart. Toprak biyoçeşitliliği kritik önemde. Arazi tahribatına son vermeden erozyon, iklim değişikliği ve kuraklık gibi felaketlerin önüne geçilmesi ve sürdürülebilir bir yaşamın sağlanması mümkün değil.

Ağır metaller, petrol yan ürünleri, plastik, antibiyotik ve hormon ve toksinlerle kirletilen, aşırı gübre ve ilaç kullanımıyla giderek yorulan toprak, kalitesizleşip verimini kaybediyor.

Toprak sağlığını hiçe sayarak yaşamaya devam edilirse, artan nüfusu doyuramayan gıda açığının ortaya çıkması, göçlerin ve savaşların başlaması hiç de uzak görülmüyor.

Su kullanımının da yanlış yönetildiğini belirten uzmanlar, 20-30 yıl içinde kaynakları yetmez hale gelen bir dünyayla karşılaşmamak için harekete geçme çağrısı yapıyor.

"Toprak analizi yapılmadan kimyasal gübre kullanılmamalı"

Çukurova Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Zeynep Zaimoğlu, tarım alanlarının tarım dışı amaçla kullanılmasına da mevcut alanların tahribata uğratılmasına da tepkili. Farklı fiziksel bozulmaların neden olduğu tehlikenin boyutunun hala fark edilmediğini savunan Zaimoğlu, tarım toprağının kullanımının kendi içinde bazı uygulamalarla doğru planlanmasının şart olduğunu söyledi,

Endüstriyel tarımın birim alandan maksimum verim almaya yönelik oluşturulmuş bir teknik olduğunu belirten Prof. Zaimoğlu, bunu almaya çalışırken toprağın madde içeriğinin çok azaltıldığı uyarısı yaptı.

Zeynep Zaimoğlu'na göre kimyasal gübre kullanımı nedeniyle toprak yorulmuş durumda. Bu nedenle toprak analizi yapmadan kimyasal gübre kullanılmaması gerektiğini ifade eden Zaimoğlu, bu durumu "Nasıl bireylerdeki vitamin eksikliğinde supplementler (takviyeler) kullanılıyorsa, toprağa da makro ve mikro besin elementleri veriliyor" şeklinde izah etti.  Bu durumun denge gözetilerek yürütülmesi gerektiğini vurgulayan Zaimoğlu, "Örneğin mikro elementlerin çok yükseltilmesi durumunda toksik etkiyle karşılaşılıyor" yorumunu yaptı.

 

Prof. Dr. Zeynep Zaimoğlu Çukurova Ün. Çevre Müh..jpg
Prof. Dr. Zeynep Zaimoğlu / Fotoğraf: AA

 

"GAP bölgesinde kaybettiğimiz gibi diğer ovalarda da toprak kaybetme riski büyüyor"

Toprağı yormamak adına, ne kadar eksiklik varsa o kadarın tamamlanması gerektiğini, endüstriyel tarımdan beklentinin bu olması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Zeynep Zaimoğlu, aksi takdirde toprak kirliliği oluştuğunu ve alanların kullanım dışı kaldığına dikkati çekti.

İhtiyaç duyulan miktarda su ve gübre gerekli olsa da kontrolsüz kullanımın olduğunun altını çizen Zaimoğlu, bu durumun toprağın tuzlanması ve kullanım dışı kalmasına neden olunduğu uyarısı yaparak şunları söyledi:

Basınçlı sulama öngörüyoruz. Ne kadar eksik varsa onu tamamlıyorsunuz. Dünya kuraklıkla savaşıyor. İhtiyacı olan kadarıyla toprağı desteklemek zorundasınız. Birim alandan maksimum verim hedeflediğinden endüstriyel tarımı doğru planlamayı öğrenmeliyiz. Endüstriyel tarıma karşı değiliz, dünya açlıkla savaşıyor. BM, 2050'deki nüfusu doyurabilmek için bugünkü üretim 2 katına çıkılmalı diyor ama her gün üretimden geriye düşüyoruz. Toprağı kaybediyoruz, kuraklıkla başa çıkmaya çalışıyoruz. Bu hızla devam edersek, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bölgesinde inanılmaz toprak tuzlandı. Yoğun gübre ve sulama nedeniyle, toprak kirliliği oluştu.

Türkiye topraklarındaki organik madde içeriğinin artırılması gerektiğini aktaran Zaimoğlu, her şeyin dengeyi sağlamaktan geçtiğini vurguladı. 

Sorumsuz uygulamaların daha fazla toprak kaybı riskiyle sonuçlanacağını vurgulayan Zaimoğlu, örneğin erozyonun da toprağın ve bitki örtüsünün yanlış kullanımı kaynaklı olduğunu belirtti ve sürdürülebilir bir çevre ve yaşam için kaynakların koordineli şekilde, doğru biçimde hareket etme çağrısında bulundu.

 

çevre toprak doğa canlılar hayvanlar arazi tahribat AA.jpg
Fotoğraf: AA

 

"Toprağı koruyucu politikalar yürütmezsek açlık, göç ve savaşlar uzak değil"

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Günay Erpul'a göre de toprağı koruyucu politikalar yürütülmesi şart. Aksi takdirde açlık, göç ve savaşlar, kaçınılmaz.

"Tahıl ambarı" olarak nitelenen Ukrayna ile Rusya arasında savaş çıkmasında da bu faktöre dikkati çeken Erpul, arazi tahribatını dengeleme politikaları hayata geçirilmezse kötü günlerin hiç de uzak olmadığını ileri sürdü:

Toprağı korumazsak açlık, göç ve savaşlar uzak değil. Hatta başladı bile… Çölleşme, arazi tahribatı kritik. Arap yarımadasından, Kuzey Afrika'dan Türkiye'ye girişte, Akdeniz'den İç Anadolu'ya ve İç Anadolu'ya doğru çölleşme eğilimi var. İklim değişikliği kadar arazi kullanım değişikliğine de dikkat edilmeli. Enerji ve gıda dengesi çok önemli. Gıdanın yüzde 95'i toprak ekosistem hizmetlerinden geliyor.

"Sürdürülebilir toprak yönetimi sağlanmazsa, yüzde 60 artması beklenen gıda ihtiyacı karşılanamaz"

Toprak ve bitki sağlığı, biyoçeşitlilk gibi kavramların günümüzde "ekosistem hizmetleri" olarak adlandırıldığını aktaran Günay Erpul, sürdürülebilir toprak yönetimi yapılmadığı takdirde, küresel ölçekte 2050'ye kadar yüzde 60 artması beklenen gıda ihtiyacının karşılanamayacağını ileri sürdü.

BM'nin 2015 istatistiklerine göre gıdayı destekleyen tarım topraklarının yüzde 32'sinin tahrip edildiğini belirten Erpul, "İklim değişikliği, kuraklık, çölleşme baskısı altında gerekli önlemleri almak şart. Toprak verimliliği, su yönetimi, kuruda yetişen yem bitkilerinde, ekim deseninde değişiklik yapmak. Çok su gerektiren, toprağı yoran ürünler, örneğin mısır ya da yonca yerine başka ürün ekmek gerek. Toprak yorgun, artık bu yükü kaldırmıyor" şeklinde konuştu.

 

Prof. Dr. Günay Erpul Twitter.jpg
Prof. Dr. Günay Erpul / Fotoğraf: Twitter

 

"Bu topraklarda 13 bin yıldır işlemeli tarım yapılıyor, verimlilik düştü"

Yaklaşık 13 bin yıldır Mezopotamya'da toprağın tarım amaçlı kullanıldığını, artık yorulduğunu ve verimliliğin düştüğünü dile getiren Erpul, insanoğlunun toprakla ilişkisi ticarileştikçe onu hor kullandığını söyledi.

En eski tarım topluluklarının bulunduğu bir coğrafyada yer alındığını, Dicle ve Fırat nehirleri ile çevrili alanın binlerce yıllık tarım alanı olduğunu, gıda ihtiyacı artsa da toprağın artık beslenemez hale geldiği, gübre verildiği, tahribatın ve gıda açığının alarm verdiğini kaydetti.

Arazi tahribatının dengelenmesi için sürdürülebilir arazi yönetimi şart. Kaybedilen ekosistemi bilmek yani tarım topraklarında nelerin gittiğini anlamak gerekiyor. Erozyon, tuzluluk, asitlik gibi tehditlerin bertaraf edilip toprağı iyileştirme çalışmaları şart görülüyor. Koruyucu tarımı teşvik etmek de işin bir diğer ayağı. Ancak tüm bunlar için bütçe ayırmak gerekli.

Erpul bu durumu, "Ekosistemi korumak ve gıda güvenliğini garanti altına almak için yeni politikaları hayata geçirmek için bütçe oluşturmak gerekli. Zira bir çiftçi, iklim değişikliği var diye kendisine para kazandıran üründen vazgeçmiyor. Onun ekim desenini dönüştürmek için belli teşvikler devreye sokulmalı" sözleriyle yorumladı.

Sürdürülebilir arazi yönetimi kullanmayan, ekolojik tarım yapmayan ülkelerle iş yapılmamasının da gündemde olduğuna değinen Erpul, Türkiye de bu anlaşmalara taraf olduğundan sıranın geleceğini belirterek ekledi: 

Bir ülke organik pamuk üretiyor ama kaynağı nasıl kullanıyor? Aşırı bir su tüketimi mi var? Dengeli bir üretim var mı? Tüm kriterlere uymak gerekecek. Türkiye'nin en kurak bölgesinde en çok su isteyen ürünü yetiştiriyorsunuz, kaynaklarınız risk altına giriyor. Buna bir an önce son verilmeli.

 

 

tarım kuraklık çevre toprak tahribatı AA.jpg
Fotoğraf: AA

 

"Dijital tarımı toprağı sömürmek için de korumak için de kullanabilirsiniz!"

Erpul'a göre teknoloji hayatın hemen her alanında olduğu gibi tarım sektöründe de giderek etkin hale geliyor. Dijital tarım sistemleri yoluyla verimlilik çalışmaları öne çıkıyor.

Bu sistemin doğru amaçla kullanıldığında fayda sağladığına değinen Erpul, "Dijital tarımı yüksek gübre girdileriyle yüksek miktarda ürün almak için de kullanabilirsiniz, toprak sorunlarını belirlemek için de. Teknolojiyi nasıl kullandığınız çok önemli. Toprağı sömürmek için de korumak için de kullanabilirsiniz! Teknoloji de bir ayak korumalı tarım, yüksek teknolojiler… Organik karbon oranı çok düşmüş durumda. Bunu yukarıya çekmek şart ama o da uzun yıllar gerektiriyor. Kompostlama ve ileri artıma çamurları gibi teknolojik ürünler de kullanılabilir" değerlendirmesinde bulundu. 

 

iklim değişikliği aa.jpg
Fotoğraf: AA

 

"Yüzey üstü biyoçeşitliliği de öldürüyoruz"

Toprak biyoçeşitliliğine de değinen Günay Erpul, havanın nüfuz ettiği, organik maddece zengin 20-30 santimetrelik bölümde milyonlarca mikroorganizmanın yaşadığını ve toprağın canlılığının elinize aldığınız solucan, böcek gibi canlılardan anlaşılacağını, buna da "biyolojik canlılık" adı verildiğini aktardı.

Erpul, "Kimya verip kimya alıyorsunuz! Suni gübreyle beslediğiniz domatesi, salatalığı yiyorsunuz! Yüzey üstü biyoçeşitliliği de öldürüyoruz, örneğin büyükbaş hayvancılık için mısır ekiyoruz. Ürün çeşitliliğine gitmiyoruz, ticari ürüne yüklenip toprağı öldürüyoruz" şeklinde konuştu.

"100 cm.'lik sağlıklı toprağı oluşturmak 10-12 bin yıl sürer"

Türkiye'nin de yer aldığı iklim kuşağı olan yarı kurak bölgede toprak profilinin 100 santimetre olarak ele alındığını ve bunun oluşmasının 10-12 bin yıl sürdüğünü belirten Prof. Dr. Erpul, "Bizim için en önemli üst toprak dediğimiz 20-30 santimetrelik alan. Üst toprağın oluşması da alt toprağın oluşmasına bağlı. Organik madde miktarı düşük, toprak yorgun. Bizim toprakla ilişkimiz toprağı yoruyor. 85 milyon olan nüfusun 2050'de 105 milyona çıkması öngörülüyor. Bu kadar kişiyi nasıl doyuracaksınız?" diye sordu.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU