Kuveyt'te yeni bir sayfa mı çevriliyor?

Amacın ortak yarar pahasına özel çıkarlar elde etmek olduğu varsayılmadıkça yeşil sandalyeye "bağımlılık" ve hatta miras bırakma olgusunu anlamak zor

Fotoğraf: AFP

Kuveyt vatandaşları birkaç gün içinde, uzun bir siyasi çıkmaz krizin ardından, 1963'te başlayan siyasi temsil tarihinde 19'uncu kez yeni meclisi oluşturmak için sandık başına gidecek.

En önemli soru şu:

Kuveyt toplumunu tüketen ve çoğu kalkınma göstergesinde gerileten siyasi pratikten uzaklaşılarak yeni bir sayfa çevrilebilecek mi?

Yoksa uygulamada işler olduğu gibi mi kalacak?

Hiç şüphe yok ki son birkaç ayda birçok takipçiyi iyimser yapan bir tür reform gerçekleşti ancak çoğu gösterge "genel durumun çoğunlukla olduğu gibi kalacağı" beklentisinin olduğu yönünde.

Böyle bir olumsuz okuma, bazı yetkililer ile adayların reform niyetlerinin olmamasından, kaynakların, reform yapabilecek erkeklerin ve kadınların eksikliğinden kaynaklanmıyor.

Tüm bunlar mevcut, eksik olan, arenanın sosyal dönüşümlerin doğru okunması konusunda yoksullaşması ve ana aktörlerin aklının reform için uygun araçları tanımamasıdır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Meselenin can alıcı noktası "siyasi metinler kutsal değildir" şeklindeki kapsayıcı ifadedir.

Bu basit cümle henüz adaylardan birinden dahi işitilmedi. Birçok kez tartışılan nedenlerden dolayı bu cümlenin henüz dillendirilememiş olmasını kolay ve basit varsaymak saflık olur.

Ciddi adaylar tarafından bile tartışılmayan önemli konulara ciddi bir atıf yapılmaması, ziyaretlerde bulunulmasını ve tartışmaya açılmasını gereken ana noktaları yakalamaktan çok uzak olduğumuzu gösteriyor.

Adayların tek kaygıları, "tarımsal mülkiyetler, sahte diplomalar" ve temsil ettiklerini kınamak. Oysa bunların hepsi, derinleşen krizin ve tezahürü olan "yerinde saymanın" nedeni değil, sonucudur.

"Metinlerin kutsallığı" bazıları tarafından siyasi eylemin yapısında bir dizi gerekli iyileştirme gibi mümkün ve nispeten kolay konularda bile benimseniyor.

Bu konulardan birkaçı şu:

Temsilde daha adaletli olabilmek için ciddiyetle incelenmesi gereken seçim yasası.

Daha iyi bir temsil dengesi için seçim bölgelerinin sayısının seçmen sayısıyla bağlantılı olması.

Meclisin geliştirilmesi gereken iç yönetmeliği.

Bir diğer konu da öneminden dolayı hakkında çok şey yazılan Meclis Etik Kurulu.

Kurul, bazılarının erdemlilikten uzaklaştıklarına dair haklarında birçok şikayetin bulunduğu meclis üyelerini denetleyen bir iç mekanizmadır.

İyileştirilmesi gereken bir diğer konu da bireysel ve öznellikten kurumsallığa, sıkı bir iç denetimle birlikte yargı bağımsızlığına geçiş yapmak için siyasi platformların kurulmasıdır.

Bu fikirler, seçim arenasını dolduran tartışmalarda herhangi bir şekilde bulunmuyor. Tartışmalar (önemlerine rağmen) siyasi eylemde çok fazla bir şey sunmayan alt konularla sınırlı.

Mevcut durumda, her hangi biri "meclis üyesi olmaya uygun" olduğuna karar verip, kişisel yeteneklerinin yanı sıra "aile, kabile, mezhep veya dinamik İslam"ın desteğine ve bazen de siyasi finansmana güvenerek aday oluyor.

Adayların hepsi alternatifler önermeden "şimdinin kötü yönlerini" açıklamakta yarışıyorlar. Adayın kendisi ve destekçileri, onun "bir sonraki reformcu" olduğunu hayal ediyor.

Ama işin aslı, pratikte adayın reform gücü ya yok ya da en iyi ihtimalle sınırlı. Çünkü o bir "birey" ve ajandası da öznel.

Yukarıda bahsedilen yapısal reforma dair net bir ajandası olan "platformlar veya blokların" kuruluşu ciddi bir şekilde konuşulmadan, daha önceki deneyimlerin gösterdiği gibi, kişisel çıkarlar elde etmek dışında meclis üyesi kayda değer hiçbir şey yapamaz.


Paradoksallardan biri de, "iki kolu ile dinamik İslam" gruplarının örgütlenmelerine izin verilmesi. Zira bu sayede kararlar üzerinde toplumsal boyutlarından daha fazla etkili olabiliyorlar.

Devleti modernleşme değil taklide doğru götürüyorlar. Hatta "niyet bekçilerinin" hazırladığı ve topluma vesayet etmek, hareketlerini kısıtlamak, "Kandahar" türü toplumlar üretmek için dayattıkları bir belgenin propagandasını yapma kertesine vardılar.

Yürütme erkinin reform yapamaması ise iki faktöre dayanıyor: Bir yanda doğru merkezi bilgi eksikliği, diğer yanda proje eksikliği.

Birinci faktörde, etkili bir kamu politikası üretimi "karar vericinin sahip olduğu bilginin kalitesine" bağlıdır.

Yakın uygulamalardan, "bilgi kalitesinin" yokluğu sonuçlarının, ister kişi atamaları, ister politika oluşturma, uygulama ve hatta politikaları birbirinden ayırma konusunda hızlı alınan ve bir süre sonra hatalı oldukları ortaya çıkan kararlarla somutlaşan bir gerçeklik olduğu söylenebilir.

Yürütme ve yasama erki benzer şekilde "araştırma merkezlerinden" veya düşünce kuruluşlarından ve benzerlerinden de yoksun.

Projenin "pusulasını" kaybetmesine gelince; bunun birçok görünümü bulunuyor. Bunlardan bazıları şunlar:

Toplumda istenen optimal nüfus büyüklüğü (demografik yapı) nedir?

İnsanların hayatlarını yönetmelerini kolaylaştırmak için hangi teknikler geliştirilmelidir?

Rantçı ekonominin alternatifleri nelerdir?

Geleceğin gereksinimleri doğrultusunda eğitimin düzeyi ve özellikleri nasıl olmalıdır?

Kirlilik oranlarının artmasıyla vatandaşa sunulan sağlık hizmeti hangi seviyede olmalıdır?

Ciddi adaylar arasındaki konuşmalarda, tanımlanmadan veya çözümlenmeden yolsuzluk terimine tekrar tekrar atıfta bulunuluyor.

Yolsuzluk yaygın kanaate göre yalnızca "kamu malını yasadışı yollarla elde etmek" değil. Yolsuzluk, genel anlamıyla "çıkar elde etmek için gücün kullanılmasıdır."

Yolsuzluğa dair birçok girdiyi içeren bu tanıma göre meclis üyesinin yetkisini bir yürütme organına şantaj yapmak için kullanması da yolsuzluktur.
 


Kuveyt'teki kamu yönetimi, büyük bir bürokrasi yükünden muzdarip ve sorunlarının çözümü için "düzenleyici kurumların şişirilmesi" yaklaşımı benimsendi. Bu ise böyle bir sorun için yanlış bir yaklaşımdı.

Alternatif, modern yönetimde benimsenen üç sözcük; "yetki verme, denetleme ve ceza"dır. Ama bunun için en başta yetki verenin büyük bir doğruluk ve dürüstlük sahibi olması şarttır.

Bunu da zor bir denklem takip ediyor; kamusal işleri yetenekli ve nitelikli birinin üstlenmesi. Yani "yetkinlik ve sadakat" arasında ayrım yapılması.

Benzer toplumlardan elde edilen çalışmalar, çoğu zaman yetkinlikle birlikte sadakatin de olabileceğini ancak sadakatle birlikte yetkinliğin ancak nadiren bulunabileceğini teyit ediyor!

Yetkinliği seçmek, nepotizm ikileminden ve bilgisizliklerine rağmen akrabaların toplumun kaderini kontrol etmelerine izin vermekten daha güvenlidir.

Bütün bunlar yapılmadığında, farklı mürekkeple de olsa aynı sayfaya yazılacak. Ancak uyum ve gelişimde istenilen niteliksel sıçrama gerçekleştirilemeyecektir.

Son söz; amacın ortak yarar pahasına özel çıkarlar elde etmek olduğu varsayılmadıkça yeşil sandalyeye "bağımlılık" ve hatta miras bırakma olgusunu anlamak zor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU