İYİ Parti kurulmasaydı?

Hüseyin Raşit Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: EPA

Parlamenter sistemi ilk tecrübe edişimizin üzerinden 146 yıl geçti.

Bu zaman zarfında Osmanlı'da 3 padişah, bazıları bir defadan fazla aynı görevi üstlenen 27 sadrazam; Cumhuriyet'te ise yine 27 farklı başbakan ve 12 cumhurbaşkanı iş başına geldi.

146 yıl önce cumhuriyetimizin kurucu neslinin pek çoğu bizzat istiklal mücadelemizin baş komutanı dahil olmak üzere henüz doğmamışlardı.

Gençlikleri Türk tarihinde kurulan ilk sandığın ve sandığın müjdelediği hürriyetin özlemi içinde geçmişti.

Sonrasında II. Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e uzanan engebeli, zorlu yolda "sandıksız" bir senaryo akıllarına hiç gelmedi.

Bazı erken dönemlerde sandığın sıhhati gurur duyulacak vaziyette olmadı.

Bununla birlikte seçmen bilincinin olgunlaşması, varlığının yanında sıhhatini de iyileştirdi sandığın.

Bu durum, doğunun en batısında batının da en doğusunda olan Türkiye'yi kendi kültür havzasında ayrıcalıklı bir konuma taşıdı.

"Çağdaş medeniyet" hedefi zaten bunu gerektiriyordu gerektirmesine ama pratik ve çoğu zaman rasyonel millet aklı Türk tarihinden ve İslam ilkelerinden "kullanışlı" örneklerle geniş kitleler için kültürel zemini de oluşturmuştu çoktan:

"'Hakan' dediğin açı doyurur çıplağı giydirirdi, millete yansıyan dert tasa arttı mı 'Tanrı kutu ondan aldı!'" denir, yeni hakan seçilirdi.

Hem Allah'ın Elçisi de 'meşveretle', liyakatli insanlara danışarak yönetmemiş miydi? 


Türkiye özellikle 1950'den sonra, bazen darbe ve 'darbeciklerle' kesintiye uğrasa da, sorunlarının faturasının sandıkta iktidar sahiplerine demokratik şekilde ödetildiği bir ülke oldu.

Bunda I. ve II. Meşrutiyet'in hazırlayıcılarıyla cumhuriyetimizin kurucularının çok büyük payının yanında asılın kendi, vekilin seçtikleri olduğu anlayışını tam olarak benimseyen Türk toplumunun idrakinin hakkını da teslim etmeliyiz.

Toplum idrakinin bu noktaya gelmesindeki ana etken ise şüphesiz siyasi partiler oldu.

146 yıl içinde kurulan yüzlerce siyasi partinin pek çoğu başka bir partiden ayrılarak politikaya devam etmeyi tercih eden kurucuların lokomotifliğinde vücuda geldi.

Bunların hemen hiçbirisi başarılı olamadı; 3'ü hariç.

İlki, Cumhuriyet Halk Partisi'nden ayrılarak kurulan Demokrat Parti'ydi.

Kurulduğu yıl gerçekleştirilen şaibeli 1946 seçimlerinden sonra yapılan ilk sağlıklı seçimler olan 14 Mayıs 1950'de kazanarak bünyesinden çıktığı CHP'nin elinden iktidarı almıştı.

İkincisi ise Ak Parti. Ak Parti kurucularının önemli bir kısmı 2000 yılındaki Fazilet Partisi kongresinde Recai Kutan'a karşı Abdullah Gül'ü destekleyen ve genel başkanlığı az farkla kaybeden "yenilikçi" isimlerdi.

Söz konusu isimler ağır ekonomik kriz içindeki 2001 Türkiye'sinde Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde Ak Parti'yi kurdular ve takip eden ilk genel seçim olan 3 Kasım 2002'de iktidara geldiler.

Hem Demokrat Parti'nin 1946-50 arası hem de Ak Parti'nin 2001-2002 arası "müesses nizam"ın birtakım engellemeleriyle mücadele etmek zorunda kaldıkları söylenebilir.

Elbette bunun, anılan tarihlerin öncesine dayanan kökleri de var.
 

aa.jpg
Fotoğraf: AA

 

Türk siyasal tarihinde mevcut partilerden birinden ayrılarak kurulmuş ve başarılı olmuş üçüncü istisnai örnek bu yazının ana konusunu oluşturan İYİ Parti'dir.

Milliyetçi Hareket Partisi'nde 2015 yılının sonunda başlayan kongre tartışmaları sürerken, mevcut genel başkana karşı ortak hareket etme kararı alan genel başkan adaylarının oluşturduğu mobilizasyon daha önce görülmemiş bir boyuta ulaşmıştı.

Genel başkan adaylarının yurt ziyaretlerinde karşılaştığı yoğun ilgi ve bu ilgiye paralel seyreden delege desteği dikkat çekiyordu.

MHP'de yönetim değişikliğinin delege iradesiyle gerçekleşmesinin beklendiği 2016 yılında 'müesses nizam'ın tıpkı 1946 seçimlerinde ve Erdoğan'a siyasi yasak getiren cezanın verildiği 1998'de olduğu gibi demokrasiye müdahale ettiğini gördük.

Bir farkla! Bu defa "müesses nizam" farklı bir ideolojik kıyafet giyiyordu.

Ankara'daki mahkemenin delege imzalarını baz alarak verdiği kongre kararı güzide illerimizden Sivas'ın 24 bin nüfuslu 'şirin' ilçesi Gemerek'te bulunan bir mahkemenin kararıyla ortadan kaldırılıyordu.

Sonrasında FETÖ'cülerin gerçekleştirdiği darbe girişimi sonrası oluşturulan abartılı güvenlikçi paradigma ile Türk demokrasisi bir nevi bitkisel hayata girmiş oldu.

İradesine sahip çıkmak için sokaklara çıkan ve seçtikleri düşmesin diye kendisi düşmeye razı olan halk fısıltıyla konuşmanın bile endişeye yol açtığı bir Türkiye ile karşı karşıya kaldı.

70'lerindeki teyzeler altın günlerinde konuşmaya çekinir, gençler "nefes alabilmek için" yurt dışına çıkmanın yollarını arar olmuşlardı.

FETÖ bahanesiyle ömrü FETÖ ile mücadeleyle geçmiş isimler bile gözaltına alınmaya başlamış, toplumsal huzur ortadan kalkmıştı.

MHP kongre sürecinde toplumdaki ciddi karşılığı ile diğer adaylardan ayrışan Meral Akşener işte bu atmosferde akıntıya karşı kürek çekmeye devam etti.

Onun bu inatçı gayreti devam ettikçe güvenlikçi paradigmanın sağladığı hareket kabiliyetiyle iktidar ve kontrolündeki güçlerin saldırılarının dozu da her geçen gün arttı.

Türk siyasi tarihinin utanç sayfalarında yer alacak şekilde Akşener'in aile hayatına ve mahremiyetine uzanan iftiralar 'koca koca!' televizyonlarda, gazetelerde küçük küçük insanlar tarafından dillendirildi.

Yakın çevresine göz altılar yapıldı, Beylerbeyi'ndeki mütevazı evi bindirilmiş kıtalarla basılmak istendi.

Tüm sindirme hamlelerine rağmen İYİ Parti 25 Ekim 2017'de kuruldu.
 

aa2.jpg
Fotoğraf: AA

 

Yeni müesses nizamın iradelerini engellemesinin kızgınlığı henüz taptaze olan milliyetçilerin merkezini oluşturduğu parti, büyük bir hızla ülke çapında teşkilatlandı.

Girdiği ilk seçim olan 2018'de yüzde 10 barajını test etti. Ama ilk kritik seçim başarısı 2019 yerel seçimlerinde olacaktı.

İstanbul ve Ankara başta olmak üzere pek çok büyük şehirde CHP ile ittifak yaparak seçimin kazanılmasında "kilit taşı" oldu.

Türkiye'nin en büyük iki şehrinin, "Buraları alan Türkiye'yi alır" denilen çeyrek asırlık Ak Parti belediyelerinin kazanılması 2002 sonrası ilk defa psikolojik üstünlüğün muhalefete geçtiği viraj olarak kabul edilebilir.

An itibarıyla yapılan anketlerin bazılarında bünyesinden çıktığı partinin iki, bazılarında ise üç katı oya ulaştığı görülen İYİ Parti'nin akıntıya karşı kürek çekerek kazandığı bu başarının 2023 seçimlerindeki olası etkisini öngörmek zor değil. 


Türk siyasi hayatındaki her partinin hiç şüphe yok ki demokrasimize kendine mahsus ölçeklerde katkıları var. Hepsi bu bakımdan değerli.

Bununla birlikte yazımızın konusunu oluşturan İYİ Parti'nin bilhassa 1980 sonrası Türk demokrasi serüveninde daima şükranla anılacak bir yere oturacağı kanaatindeyim.

Bu yerin önemi aklıma "Ya İYİ Parti kurulmasaydı?" sorusunu getiriyor.

Esasen Meral Akşener de Şubat 2022'den beri belli aralıklarla aynı soruyu soruyor.

Bu sorunun olası cevaplarını zikretmenin faydalı bir zihin egzersizi olacağı konusunda siz de benimle hemfikirseniz, buyurun:


Meral Akşener, 15 Temmuz sonrası mahremine kadar uzanan iftiralar ve müesses nizam baskısından bunalıp evinde torunlarıyla vakit geçirmeyi seçseydi yahut örtülü-örtüsüz gelen iktidarla anlaşma tekliflerine "evet" deyip cumhurbaşkanı yardımcılığı vb. bir görev alsaydı eğer ya da açık iletişimi benimsemiş bir lider olarak tabanının kendisine çok kolay ulaşabilen arzu ve isteklerinin çokluğundan kaynaklı bir yorgunlukla bir nevi erken emekliliği tercih etseydi?

Olası senaryolar bakımından olay ve şahısların bazıları şöyle şekillenebilirdi:

Parti içi demokrasisi iktidar müdahalesiyle sekteye uğratılmış MHP gücünü korumanın ötesinde, iktidar partisinin ekonomik krizle doğrudan ve daha fazla yıpranmasından, AK Parti'den gelecek milliyetçi-muhafazakar seçmen desteğiyle (ittifak içi oy geçişi) sayesinde oyunu artırabilirdi.

Bu da Cumhur İttifakı'nın iktidarını kaybetme ihtimalini büyük oranda ortadan kaldırabilirdi.

İstanbul ve Ankara dahil olmak üzere, 2019 yerel seçimlerinde ortak adayla kazanılan belediyelerin hemen hepsi kaybedilirdi.

Beylikdüzü Eski Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu muhtemelen aile ticaretine yoğunlaşır, 2023 seçimleri için Beylikdüzü'nün yer aldığı İstanbul 3. seçim bölgesinden milletvekili adayı olabilirdi.

Bu durumda İstanbul Belediye Başkanı Binali Yıldırım olacağı için İstanbul'da 3 yıldır yoğun bir şekilde devam eden alt yapı, raylı sistemler ve tarihi restorasyon seferberliği başta olmak üzere, pek çok hizmet gerçekleştirilememiş olacaktı.

Özellikle tekrarlanan İstanbul seçimlerinde yaşanan milletin büyük demokrasi şovu yaşanmamış olacağı için, muhalefetin 2023 seçimlerine dair "kazanma" motivasyonu inşa edilmemiş olurdu.

Mansur Yavaş daha önce iki defa aday olup kazanamadığı Ankara Büyükşehir Belediyesi'ni üçüncü defa kazanamayacak, Mehmet Özhaseki Ankara Belediye Başkanı olacaktı.

3 senedir Ankara'da büyük şehir belediyesinin kendi bütçesinden ciddi fedakarlıklarda bulunarak büyüttüğü sosyal yardımlar yapılamayacak, yaşadığımız ağır ekonomik krizde belki de binlerce ailenin çocuğu yatağa aç girmek zorunda kalacaktı. 


Eğer Meral Akşener müesses nizamın "Beraber çalışalım" teklifini kabul etseydi, iktidar daha önce kendisine rakip olup sonradan "ikna" ederek yanına çektiği Mehmet Ağar, Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu, Devlet Bahçeli, Doğu Perinçek, Mustafa Destici vb. zincirine kritik zamanda bir halka daha ekleyerek (elbette iktidar adına bu politik bir başarıdır) geniş muhalif kitlelerin bir umudunu daha söndürmüş olacaktı.

Merkezdeki seçmende her geçen gün azalan şu soru, yeri göğü inletmeye devam edecekti:

Tamam da oy verilecek kim var?
 

İYİ Parti 2017'de kurulmasaydı bu ağır ekonomik tabloya ve hürriyetleri her geçen gün daha fazla kısıtlanan geniş toplum kesimlerine rağmen cumhuriyet tarihimizin belki de en heyecansız seçimlerine gidilecekti 2023'te.

Yahut her türlü sıkıntıyı, zorluğu, baskıyı gözünü sandığa dikerek, gün sayarak geçiren on milyonlar sandıktan umudu kesince demokratik gösteri, protesto haklarını kullanmak isteyecek, iktidarın olgunlukla karşılamasının pek olası olmadığı bu sosyal hareketlilik acı olaylara sebebiyet verecekti.

İster bütünüyle umudunu kaybettiği için içine kapanmış bir toplum ister sandıktan umudunu kesince meydanlarda hakkını aramak isteyen toplum senaryosu gerçekleşsin, uzun ve sancılı bir süreç söz konusu olacaktı.

Kardeş kanının akması çok muhtemeldi. 


"İYİ Parti kurulmasaydı" demek, "Abla vazgeçseydi" demek aynı zamanda.

Türk politik yaşamında kesintisiz en uzun süre siyaset yapan kadın olarak Meral Akşener akıntıya karşı kürek çekmekten vazgeçseydi, kimse vicdanı rahat bir şekilde onu suçlayamazdı.

"Kim olsa katlanamazdı" denirdi en fazla.

Vazgeçseydi, 146 senede tuğla tuğla bina ettiğimiz demokrasimizin geleceğini düşünmek Orwell'in 1984'üne benzer bir Türkiye distopyası hayal etmek olurdu.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU