Ya tersine servet transferi, ya AK Partisiz AK Parti rejimi

Dr. Onur Alp Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

Altılı masada bir süredir DEVA ve İYİP arasındaki ekonomi üzerinde yaşanan çatışma dikkat çekiyor.

Bu yazının konusu olmadığı için bu konuya girmeyeceğim, ancak bu tartışmanın esas tehlikeyi gözden kaçırdığını düşünüyorum: AK Partisiz AK Parti rejimi. 

Bunun nasıl olacağına gelecek olursam, öncelikle iktidarın dini bir kadifeden kılıfa geçirilmiş, faiz indirimi ve kur şoklarıyla uyguladığı eşi görülmemiş servet transferinden bahsetmeliyim öncelikle.

Bunun için daha önce ANKA için yaptığım araştırmadan birkaç kesit sunmam gerekli.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle beraber, kurumsallığın tamamen ortadan kalkması ve ekonomi yönetimindeki kişi ile kurumların iktidarın istediği kararları almaması durumunda bir tek kararnameyle değiştirilebilir hâle gelmesiyle beraber, Türkiye'de iki şey dramatik biçimde arttı: 

  1. Milyoner sayısı
  2. Açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayan insan sayısı 

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçmeden önce, 2017'de 138 bin 980 olan milyoner sayısı, 2022'ye gelindiğinde 511 bin 685'e çıkarak yüzde 268'lik bir artış göstermesi ile buna karşın, açlık veya yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısı ise 64 milyondan 76,5 milyona çıkması beraber değerlendirildiğinde yaşanan bu servet transferinin boyutları daha iyi idrak edilebilir. 

Dolayısıyla elbette bu noktada, en azından devletin ana işlevlerinden biri olan kamu hizmetlerinin insanlara ücretsiz sağlanması önemlidir.

Nedir bu; eğitim hizmeti -nitelikli, seküler, bilimsel eğitim sistemi-, ulaşılabilir ve nitelikli bir sağlık sistemi, insani bir barınma hakkı, onurlu bir yaşam sağlayacak asgari bir gelir düzeyi…

Bu da aslında sermaye ile emekçi guruplar arasında bir denge oturtmadan mümkün değil.

Bunun için ise servet transferine engel olacak ya da bu servet transferini emekçilerin lehine dönüştürecek bir politika ortaya şart.

Nitekim altılı masanın son toplantısında da bu vurguyu gördük: Geniş halk kitlelerinin yoksullaşmasına yol açan bir avuç rantiyeciye kaynak aktarımına son verilecek. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ancak tüm bunlar da yeterli değil. Çünkü iktidar, 12 Eylül'den sonra palazlanan ve siyasi tercihi baştan belli olan bir grup sermayedarı yaptığı servet transferleri yoluyla kontrolsüz biçimde büyütmeye devam ediyor. Son yapılan faiz indirimi de bunun açık göstergesi.

İktidar, sermayesini büyütüp, aynı zamanda halkı yoksullaştırmaya devam ederek, iktidardan gitse dahi hem sermayesiyle yeni iktidarın ensesinde boza pişirmeyi hem de yıllardır fonlattığı kitleyi sermayedarları aracılığıyla fonlamaya devam ederek bu seçmen grubunun kendisinden kopmasına engel olmaya çalışıyor.

Aynı zamanda iktidar, bu yolla krizi üstlenmekten de kaçınıyor. Çünkü unutmayalım ki krizler, halk yoksullaştığında değil, sermayedar rahatsız olduğunda başlar… 


Şiddetle muhtemeldir ki iktidar, seçim sathında bir seçim ekonomisi uygulayarak; hem gelebilirse iktidara gelmeyi hem de bunu yapamazsa tamtakır bir hazine bırakarak muhalefetin yönetemeyeceği bir ülke bırakmayı da planlıyordur.

Bu yüzden, tersine bir servet transferi ile birlikte uygulanacak gelire göre artan oranlı vergilendirmenin yanında bir de miras vergisi uygulanmadan Türkiye'nin bu sermayedar vesayetinden çıkması oldukça zor görünüyor.

Toplumu yeniden onurlu yurttaş yapacak iş güvencesi, esnek çalışma koşullarının ortadan kaldırılması ve asgari-insani bir yaşam standardının sağlanmasının en temel ve hızlı yolu da yalnızca iktidarı değiştirmek değil, iktisadi sistemi topyekûn halk lehine değiştirmekten geçiyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU