İstiklal Savaşı dönemindeki gibi (mi?)

Mayis Alizade Independent Türkçe için Yaşar Yakış, Alex Raufoğlu ve Arif Şahmarlı ile konuştu

Fotoğraf: AFP

Rusya ve Türkiye Cumhurbaşkanlarının 5 Ağustos Soçi buluşması, gerek ikili ve gerekse bölgesel ilişkilerin bugününde önemli role sahip olacağı gibi, ilişkilerin geleceği için de mühim kapılar aralayacağı görünmektedir. 

Dört saatten fazla süren görüşmenin detayları ortaya çıktıkça Soçi buluşmaları dizisinin sonuncusu iki ülke ilişkilerinde; yüz sene öncesini çağrıştıran bazı durumların söz konusu olduğu göze çarpıyor.

Öyleyse, 5 Ağustos Soçi buluşmasından sonra iki ülke arasındaki ilişkiler, yeniden İstiklal Savaşı dönemindeki hüviyetine kavuştu demek mümkün müdür?

Rus basını bir kez daha Sayın Erdoğan'ın 'Rusya için önemine' değinerek, Türkiye'yi 'Rusya için dünyaya açılan yegâne pencere' şeklinde nitelendirdi.

Rusya tarafının yaptığı bu değerlendirmeler sahici midir, yoksa son yıllarda uygulanan 'göklere çıkarma politikası'nın yeni bir aşaması mıdır?

Suriye'de yeni bir operasyon gerçekleştirmesi için, Rusya'nın Türkiye'ye altı sene sonra yeniden izin vereceği düşünülebilir mi?

İdlib'in teröristlerden temizlenmesi konusu yine gündemdeydi. Hükümet bu konudaki ısrarlı politikasını sürdürecek mi, yoksa 5 Ağustos'tan sonra yeni bir döneme girildi mi?

Soçi'ye giden çeçen lider Ramazan Kadirov, devlet başkanlarının görüşmesinde bulunmamasına rağmen, Türkiye'nin en önemli makamlarda bulunan iki üst düzey yetkilisiyle bir araya geldiğini kendi Telegram kanalında açıkladı. Bunu nasıl okumalı?

Eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, ABD Dış Medya Konseyi Yönetim Kurulu üyesi Alex Raufoğlu ve emekli büyükelçi Arif Şahmarlı Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı.


"Rusya, Türkiye'nin Suriye'de bir askeri operasyon gerçekleştirmesine karşı"

"Özellikle Ukrayna krizinden itibaren Türkiye-Rusya arasındaki ilişkilerin önemli bir dönemece girdiğini kabul etmek gerekir" diyen Türkiye'nin en deneyimli diplomat ve siyasetçilerinden biri eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, şu değerlendirmelerde bulundu:

Türkiye, Rusya ile Ukrayna arasında her ikisine de eşit mesafeli bir politika izlemek suretiyle, yakın zamanlara kadar hiç eline geçmemiş bir fırsatı değerlendirmektedir. Şimdiye kadarki süre içinde de bu zor fakat dengeli politikayı yürütmeyi başarıyor. Gerçekte de Rusya'nın dünya ile uçak yolları teması büyük ölçüde Türkiye üzerinden yapılmaktadır.

Türkiye, NATO'nun Rusya'ya uyguladığı ambargoya uymamak suretiyle, öteki NATO ülkelerinden ayrışan bir politika izlemektedir. Bu politikanın riskleri de var, fakat Türkiye şimdiye kadar bu politikayı yol kazasına sebebiyet vermeksizin yürütmeyi başarmıştır. Bundan sonra da başarabilmesini temenni etmemiz gerekir.


Putin tarafından yapılan Türkiye'nin Rusya için önemine değinen beyanını samimi bir beyan olarak kabul etmek gerektiğini söyleyen Yakış, "Pek tabii ki uluslararasındaki çıkar ilişkileri bazen bir türlü, bazen başka türlü işleyebilir. Bunu da yadırgamamak gerekir. Bugünkü koşullar Türkiye ile Rusya'nın işbirliği yapmasına elverişli koşulları oluşturmuştur. Gelecekte bu ilişkilerin nasıl bir evrim göstereceğini şimdiden kestiremeyiz. Ama bu ilişkileri ne kadar uzun süre her iki ülkenin de çıkarına olacak şekilde yürütebilirsek onu kâr saymak gerekir" dedi.
 

yaşar yakış.jpg
Eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış

 

"Kritik konu Sayın Erdoğan'ı Çeçenleri feda etmeyi göze alıp alamayacağıdır"

"Rusya, Türkiye'nin Suriye'de bir askeri operasyon gerçekleştirmesine karşıdır. Bunu gerek Tahran'daki Astana formatlı Suriye toplantısında gerek Soçi'deki ikili zirvede en açık şekilde beyan etti. Türkiye'nin resmi Suriye makamlarıyla iletişim kanallarını işletmesi tavsiyesinde bulundu" diyen Yaşar Yakış, "Ancak Sayın Erdoğan, bu askeri harekâtı gerçekleştirmeye kararlı olduğunu o kadar ısrarlı biçimde tekrar etti ki, bundan geri dönmesi de zor hale geldi. Özellikle Türkiye'de seçim sath-ı mailine girilmiş olduğu şu dönemde Türkiye'nin bu kararından dönmesi de zorluklar arz etmektedir" şeklinde konuştu.

Mevcut durumda akla iki ihtimal geldiğini söyleyen Yaşak Yakış, bunları şöyle açıkladı:

Birincisi, Türkiye'nin aldığı karardan vazgeçmediğini ortaya koyması için, göstermelik bir harekât gerçekleştirilebilir.

İkincisi de göstermeliğin ötesinde, daha ciddi bir hareket düzenlenebilir. Bu takdirde, gerek Sayın Erdoğan gerek Putin benimseyecekleri politikanın sonuçlarına katlanırlar. Rusya, İdlib'deki teröristleri arasında Çeçenistan kökenli olanları İdlib'de iken imha etmeyi tercih edecektir. Çünkü Çeçen savaşçılar şu veya bu yolla İdlib'den ayrılmayı başarırlarsa yine Çeçenistan'a dönerek, Rus makamlarını rahatsız edecek uygulamalarına devam edebilecekleri ihtimali vardır.

Bu nedenle İdlib'deki teröristlerin temizlenmesi işi, Türkiye için iki ucu kirli bir değnek haline geldi. Eğer Erdoğan ve Putin, Çeçen savaşçıları şu veya bu şekilde etkisiz hale getirme konusunda bir mutabakata varırlarsa bu kararlarını uygulamak için bir yöntem de bulabilirler. Burada kritik konu Sayın Erdoğan'ı Çeçenleri feda etmeyi göze alıp alamayacağıdır. Onu da zamanla göreceğiz.


Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 9 Ağustos 2016'da -FETÖ'nün darbe girişiminden sadece 25 gün sonra- Sankt-Petersburg'ta Rusya Devlet Başkanı Putin'le aynı gün içinde iki kez bir araya gelmesiyle terör örgütünün Suriye'deki uzantılarına karşı sınır ötesi askeri operasyon düzenlenmesi için mutabık kalınmış, 24 Ağustos tarihinde düzenlene Fırat Kalkanı operasyonundan tam iki ay sonra dönemin Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, Rusya basınına yaptığı açıklamada "Hava taarruzundan savunma sistemleri temin etmek için Rusya'yla görüşmeler yapmaya başladıklarını" ifade etmişti.

ABD ve NATO'nun yakından izlediği ve onaylamadığı Rusya'dan S-400'lerin alınması süreci bir kısım ciddi sıkıntılara neden olmuştu.

Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etme girişimiyle başlayan 24 Şubat sürecinde Türkiye-Rusya ilişkilerinin seyri Batı'daki eski müttefiklerce nasıl değerlendiriliyor?

Independent Türkçe'nin konuya ilişkin sorularını ABD Dış Medya Konseyi Yönetim Kurulu üyesi Alex Raufoğlu, Washington'dan şu şekilde cevapladı:

Batı ve özellikle ABD açısından Putin-Erdoğan ilişkisi tuhaf bir yakınlık olarak görülmektedir. Son üç hafta içinde iki kez bir araya gelmeleri kuşkusuz Batı'nın da dikkatini özellikle çekmektedir. Sayın Erdoğan'ın bu dönemde Putin ile bir araya gelmesinin önemini, Türkiye'nin bir ölçüde enerji bağımlılığı, Merkez Bankası'nın acil döviz ihtiyacı, Rusya'dan turist akını, Mersin-Akkuyu Nükleer Santrali ve en önemlisi PKK terör örgütünün Suriye'deki koluna karşı askeri operasyon düzenleme istediğine Rusya'nın izin verme isteği yönlendirmektedir.

Haliyle Vladimir Putin'in de kendine göre sorunları bulunmaktadır. Ukrayna'daki savaşta bataklığa saplanmış Rusya'yı, Batı'nın sert ekonomik yaptırımları daha zor duruma sokuyor. NATO üyesi bir ülkeyle kapının açık olması Putin için özel bir önem arz ediyor. Zira kendisi bu ilişkiyi iç kamuoyuna göstererek destek almaya çalışıyor.

 

Alex Raufoğlu.jpg
ABD Dış Medya Konseyi Yönetim Kurulu üyesi Alex Raufoğlu

 

"Erdoğan-Putin yakınlaşması, NATO üyesi müttefik ülkelerin tüylerini diken diken ediyor"

"İki tarafın da yeteri kadar ciddi sıkıntılarının olması, bu iki lideri birbirine yaklaştırıyor. Bu durum ise, NATO üyesi müttefik ülkelerin tüylerini diken diken ediyor" diye konuşan Alex Raufoğlu, "Üye ülkelerin tamamı Erdoğan'ın ittifaka nerede sadık olduğunu, hangi noktalarda Rusya'ya tavizler verdiğini merak ediyor. Bazı ülkeler, Karadeniz'in Kuzey kıyısıyla Suriye'nin önemli bir kısmının Rusya'nın kontrol etmesinden memnun değil. Türkiye'nin arabuluculuk girişimleri Batı tarafından perde önünde alkışlandı, bu değerlendirme şimdi de mevcut. Yani bu tavrın sebebi; Türkiye'nin aktif bir arabuluculuk yapıyor olması. Ve son üç haftada iki liderin iki kez bir araya gelmesi işte bu aktif arabuluculuk misyonunun sorgulanmasına neden oluyor. Türkiye Rusya'yla ilişkilerini doğalgazın parasının bir kısmını rubleyle ödeyecek düzeye çıkarırken Ukrayna'yla ilişkilerini aynı düzeyde geliştirmemesi Batı'da not ediliyor" ifadelerini kullandı.


"Erdoğan ve Putin'in birbirine ihtiyacı var; seçimlerden sonra buna ihtiyaç kalmayabilir"

Alex Raufoğlu'na göre, Batı'nın yakından izlediği bir diğer önemli konu ise, Türkiye'nin en geç 10 ay sonra cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yapacak olması. Zira, Erdoğan'ın Putin ile ilişkilerini bu seçimde kendi lehinde kullanabileceğinden endişe ediliyor.

Raufoğlu, bu konuda şu değerlendirmelerde bulundu:

Sayın Erdoğan'ın Putin ile ilişkileri bir noktaya kadar gerçekçi görülebilir, yani seçim öncesinde Putin'in vereceği desteğin Erdoğan'ın seçimi yeniden kazanabileceği şeklinde değerlendiriliyor. Kamuoyu araştırmaları popülaritesinde düşüşün olduğunu ortaya koyarken, Putin'in bu durumu düzeltmede yardımı dokunabilir. Ancak seçimlerden sonra ilişkilerin seyrinde bozulma görülme ihtimali de mevcuttur. Yani uzun sözün kısası, şimdi iki liderin de birbirine ihtiyacı var, seçimlerden sonra buna ihtiyaç da olmayabilir.

Buradaki hassas nokta şu: Sayın Erdoğan, Putin'in desteğiyle seçimlerde ipi göğüslerse daha sonra bölgesel sorunların çözümünde Putin'den beklediği desteği alamayabilir. Bu durum, Türkiye'nin Kafkasya politikası için de geçerli olup Putin izin vermeden Türkiye Kafkasya'da adım atamaz duruma gelmiştir. Aynı durum Suriye sorununun çözümü süreci için de geçerli ve Putin'in süreci korkunç mecralara yönlendirmesi söz konusu olabilir. O zaman Rusya'nın çıkarlarıyla Türkiye'nin milli güvenlik kaygıları örtüşmeyebilir. Bu durum ise Batı için, Rusya'nın ateşle oynaması anlamını taşıyacaktır. Bu, korkunç bir senaryo olur.


"Putin, Erdoğan'ı zayıf noktalardan yakalamaya çalışıyor"

"Hâlihazırda Batı ve özellikle ABD bu süreci iyimser bir kaygıyla izliyor ancak önümüzdeki sene bu günlerde nelerin olabileceğini henüz kimse kestiremiyor" diyen Alex Raufoğlu "Yani, bu süreçte ihtiyatlı davranması gereken taraf, Türkiye'yi 20 seneden bu yana yöneten ve devletin hassas olduğu durumları herkesten bilen Sayın Erdoğan'dır. Hâlihazırda Putin sözüm ona, yakın arkadaşlık duyguları içinde olduğunu sergilemeye çalıştığı Türkiye Cumhurbaşkanı'nı zayıf noktalardan yakalamaya çalışıyor, Erdoğan'la bu amaçla buluşuyor" ifadelerini kullandı.


"Türkiye'nin geçtiği darboğazdan kurtulması için aranan arkadaş Putin değil"

"Putin'le bu şekilde yakınlaşmak gelecekte Türkiye için ciddi milli güvenlik sorunları ortaya çıkarabilir" şeklinde konuşan Raufoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

Şu anda Türkiye'nin geçtiği darboğazdan kurtulması için aranan arkadaş veya ortak Vladimir Putin değil. Batılı müttefikler, tabir-i caizse, bu 'yatağa girme'nin Türkiye için bedelinin ağır olabileceğinden endişeleniyorlar. Türkiye dengeleri korumalı, Rusya'nın yanı sıra, Ukrayna'yla da bir araya gelmeli, arabuluculuk görevini güçlendirmeye çalışmalı. Tabiatıyla Rusya'nın silahına ihtiyaç duymadığı için NATO'daki müttefikleriyle geleneksel çok yönlü ilişkilerini gün geçtikçe daha da geliştirmelidir. Uzun lafın kısası seçim namına Rusya'ya aşırı yaklaşmanın Türkiye için milli güvenlik sorunları yaratabileceğinden endişe duyan Batı, haksız değil...


Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin özellikle devlet başkanlarının 5 Ağustos Soçi buluşmasından sonraki aşamasına ilişkin AB ülkelerinde hangi öngörü ve tahliller yapılmaktadır?

Rusya-Ukrayna savaşı AB ekonomilerinde bir dizi ciddi sıkıntıları neden olurken kimi ülkeler yaptırımlara katılmamaya ilişkin (örneğin Orban'ın Macaristan'ı) 'başkaldırı' bile sergiliyorlar.

Independent Türkçe'nin sorularını Brüksel'den yanıtlayan uluslararası ilişkiler yorumcusu ve emekli büyükelçi Arif Şahmarlı, şu hususların altını çizdi:

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin günümüzdeki seyrini ağırlıklı olarak karşılıklı ekonomik çıkarlar belirlemektedir. İşte bundan dolayı bu işbirliklerinden taraflar azami düzeyde yararlanmaya çalışıyor. Bu durum Türkiye'nin Batı'yla ilişkilerinde bir dizi sıkıntıların ortaya çıkarabilir.

Çünkü Rusya'ya uygulanan yaptırımlarda başta ABD olmakla dünyanın elli ülkesi sert pozisyonda kalmayı sürdürecektir. Rus-Türk ilişkilerinde Türkiye'ye karşı herhangi sitemlerin bile gelmemesi Batılı ülkelerin Türkiye'ye verdiği değerin yanı sıra, gerek ikili ilişkilere ve gerekse müttefikliklere verilen değerin teyididir.

Yani Erdoğan iktidarıyla ortaya çıkabilecek gerilimlerin Türkiye ile ilişkilere verebileceği zarardan endişe kaynağını teşkil ediyor. S-400 hava taarruzundan savunma sistemlerinin Rusya'dan alınması Batı'yla ilişkilerde gerilime neden olmuş ve Türkiye F-35 programından dışlanmıştı. Aslında S-400 füzelerinin çağdaş taleplere cevap veremediğini Ukrayna'da gördük. İşte Kırım askeri havaalanına fırlatılan füzelere S-400'lerin tepki verememesi bunu ortaya koydu.

 

Arif Sahmarli.jpg
Emekli Büyükelçi Arif Şahmarlı

 

"Ağustos 2016'da Sankt-Petersburg'ta gerçekleşen Putin-Erdoğan görüşmesinde sarayın isminden tutun dizaynına kadar her şey Rusya'nın imparatorluk iddialarını yansıtıyordu. Türkiye'nin bunu hiçbir zaman göz ardı etmemesi gerekir" uyarısında bulunan Arif Şahmarlı, sözlerini şöyle sonlandırdı:

"Türk medyasının belirli kanadında objektiflikten uzak, aşırı Rusya hayranlığını görmekteyiz ve bunun Batı'da başka bir sıkıntı kaynağı olduğunu ifade etmek durumundayım. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasından sonra Türkiye'deki yorumcuların az daha yarısı bunu NATO'nun suçu olarak değerlendirmektedir.

Bu durum, öncelikle yanlı yorumlar yapan gazeteci-yazarların ve tahlilcilerin bilgilendirilmesi gerektiğine işaret ediyor. Ben Türkiye'nin yerinin Batı'da olduğuna adım gibi inanıyorum. Yetmiş senelik NATO üyeliğinin Türkiye'ye hiçbir şey vermediğini iddia etmek gayri ciddi değerlendirmedir. Ankara AB ile ilişkilerini geliştirdikçe Türkiye'nin daha güçlü olacağını ve çevresindeki tüm bölgelerde söz sahi olacağı kesindir.


5 Ağustos Soçi buluşmasında alınan kararların uygulanma süreci (bazı kararların uygulanmama süreci de olacak mı?) manzarayı daha da netleştirecek.

Hele Vladimir Putin'in en has adamlarından biri Ramazan Kadirov'un Türkiye'yle ilişkileri geliştirme niyeti çerçevesinde somut adımlar atılsın.

Ondan sonrası kolay mı olur; zor mu olur?

Ne olursa olsun sürecin seyrini görmek kolay olur. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU