Soydaşlar, Türkiye'deki yabancı düşmanlığından tedirgin

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: tika.gov.tr

Kurban Bayramı dolayısıyla İstanbul'a yaptığım bir haftalık aile ziyareti sırasında pek çok dost ve tanıdıkla yakından görüşme fırsatı buldum ve edindiğim izlenim şu: Türkiye'de yaşayan Türk asıllı soydaşlar, bu ülkede artan yabancı düşmanlığından son derece rahatsızlar ve büyük bir hayal kırıklığı içindeler.

Zira yıllardır yaşadıkları ve ikinci vatan olarak gördükleri Türkiye'de hergün yolda, toplu taşıma araçlarında, hastanede, okulda ve işyerinde çeşitli taciz ve hakarete maruz kaldıklarını söylüyorlar.

Tüm bunların nedeni, kökenlerini ele veren çekik gözleri ve kendilerine özgü Türkçe aksanları. 

Türkiye'de en iyi tıp okulundan mezun, Afganistan kökenli Türkmen asıllı kardiyalog bir genç doktor, İngiltere'ye doktor olarak gitmek için çeşitli girişimlerde bulunduğunu belirtirken; çektiği videolar milyonlar tarafından izleyenen başarılı genç bir Türkistanlı gazeteci-YouTuber da yurt dışına gitmenin yollarını araştırıyor.

İkisinin de gerekçesi aynı:

Yabancı olduğumuz için bizi istemiyorlar, Türk asıllı olmamız da bize karşı tacizi engellemiyor.


Türkiye'de yabancı düşmanlığı son aylarda öyle bir boyuta ulaşmış durumda ki pek çok kesimin, özellikle de bazı partilerin baş hedefi haline gelen Suriyeli ve Afgan mültecilerin yanında, yıllardır Türkiye'de yaşayan Özbek, Kazak, Kırgız, Türkmen ve Uygur gibi Türk asıllı soydaşlar da sokakta, yolda çeşitli hakaretlere maruz kalıyorlar. 

İstanbul'da asgari ücretin altında bir maaşla günde 10-12 saat çalışan, Afganistan kökenli bir Türkmen genci, bir esnaf lokantasında yemek yerken yan masadan "Ülkeyi bu çekikler bastı, çekirge gibi her yeri sardılar" şeklinde sözlü bir saldırıya maruz kaldığını ve yemeğini bitiremeden masadan kalkmak zorunda kaldığını, gözleri kızararak anlatıyor.

Henüz bıyıkları terlememiş genç, "O gece saatlerce ağladım, o gün sonradan içimde bir şeyler kırıldı, içimdeki Türkiye sevgisi yandı, kül oldu" derken, aslında birçok kişinin duygularını dile getiriyor.

Böylece Türkiye, son 30 yılda TİKA, Türk Konseyi, Türk ve Akraba Topluluklar Başkanlığı gibi onlarca kurum eliyle yüz milyonlarca dolar harcayarak Türk dünyasının kalbini ve gönlünü kazanmak için yürüttüğü çabaları, kendi eliyle baltalıyor. 


Türkiye'de göçmen sayısının ve düzensiz göçün artışından birinci derece sorumlu olan, şu anki iktidar ve yurt dışındaki Türk makamları.

Örneklerle anlatayım; Afganistan'da son 20 yılda yüz binlerce Türk vizesi para karşılığı satıldı.

60 günlük Türkiye vizesinin resmi harcı 90 dolarken bu, Kabil ve Mezar-i Şerif gibi Afgan kentlerinde karaborsada 4 bin dolardan satıldı.

Böylece parası olan karanlık tipler İstanbul, İzmir, Antalya ve Ankara gibi kentlere doluştu. 


Düzensiz göçün artışının bir başka nedeni de, Türk makamlarının turistik vize ile ülkeye gelen her yabancıya oturum izni vermesi oldu.

Bunu duyan Afgan, Iraklı ve İranlı gibi yabancılar, sırf Türkiye'de oturma izni alabilmek için gruplar halinde gelmeye başladı.

Ayrıca bazı aracı kurumlar, yabancılara para karşılığında eğitim ve tedavi amaçlı vize temin etmeye başladı.

Dünyada hiçbir ülke, turistik vize ile gelen yabancılara oturma izni vermezken Türkiye verdi ve bu uygulamayı yıllarca sürdürdü. 

Parklar, meydanlar, alışveriş merkezleri ve sokaklar yabancılarla dolup taşmaya başlayınca, yani ülke yabancı deposuna dönüp iş işten geçtikten sonra İçişleri Bakanlığı vize ve oturum izinlerini yeniden mercek altına alacağını açıkladı.

Geç de olsa bu, yerinde bir uygulamadır. Zira, zararın neresinden dönülse, kârdır. 


Türkiye, yıllarca kazanmak için para, zaman ve emek harcadığı Türk dünyasını tamamen kaybetmek istemiyorsa, Türkiye'deki tüm Türk asıllılara süresiz oturum ve çalışma izni vermelidir.

Türk asıllı olan herkes, ayyıldızlı bayrağın gölgesi altında kendisini güvende hissetmeli, hiçbir korku ve tereddüt yaşamamalıdır.

Doğru olan, budur. Zira, dünyadaki tüm ülkeler, kendi soydaşına sahip çıkıyor ve onlara birtakım ayrıcalıklar sağlıyor. Bunun ayrımcılıkla bir ilgisi yoktur. 


Unutulmaması gereken bir başka nokta da şu: Hiçbir mülteci veya göçmen, kendi keyfi ile ülkesini terk etmez.

Türkiye'ye gelen yabancılar şu veya bu sebepten dolayı ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanlar.

Dilleri, renkleri ve örf adetleri farklı diye insanlara kötü davranmak, Türkiye'ye yakışan bir şey değildir.

Türkiye, tarih boyunca farklı milletleri bağrında barındıran, hepsine kucak açan bir uygarlığın ve kültürün mirasçısıdır. 


Milyonlarca mültecinin arasında kriminal tiplerin olması doğaldır. Bir mültecinin yaptığı hatayı, tüm yabancılara mal etmek doğru değildir.

Hatırlayın, Türkiye'de her gün yüzlerce, belki de binlerce akıl almaz cinayetler, dolandırıcılıklar, sahtekarlıklar yaşanıyor, bunu yapanların çoğu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı.

Ama kimse, bunun için toptan Türk halkını suçlamıyor. Öyleyse bir Afgan'ın veya bir Suriyeli'nin yaptığı hatayı ve kusuru, tüm Suriyelilere ve Afganlara maletmek de doğru ve etik değildir. 

Şu anki sıkıntılar elbette ki geçecektir, Suriye ve Afganistan gibi ülkeler de tekrar istikrara kavuşacaktır.

Ama insanların gönlünde Türkiye'yle ilgili unutulmaz acı hatıralar kalacaktır. Bunun olmaması için şimdiden; geç olmadan, bazı önlemlerin alınması elzemdir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU