Merkez siyasetin gereği demokrasidir

Abdulbaki Erdoğmuş Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Pixabay

Merkez siyasetin olmazsa olmazı demokrasidir. Demokrasiyi, hürriyeti, çoğulculuğu ve katılımcılığı temel almayan bir siyaset de demokratik olamaz.

Bu bağlamda Türkiye'de "merkez" olarak tanımlayabileceğimiz bir siyasetten bugün itibarıyla söz etmek mümkün gözükmüyor. 

Geçmişte Adalet Partisi (AP) ve Anavatan Partisi (ANAP) merkez siyasetine hep yakın dursalar da sonuç itibarıyla ideolojik siyasetin kuşatması ile yok edildiler.

Her iki partiyi de diğer partilerden ayıran en önemli ilkeler, demokrasi ve çoğulculuk olmuştur.

Her iki parti de insanların kimliklerini, sınıf, inanç ve etnik aidiyetlerini sorgulamamış ve aynı parti çatısı altında siyaset yapma imkânı tanımıştır.

Merkez siyasetin gereği olarak radikal solcularla radikal sağcıları aynı partide ve ortak paydalarda buluşturmayı başarmışlardır.

Parti içi rekabet açısından da demokrasinin asgari koşullarını hayata geçirmeye çalıştıkları bilinmektedir.

Muhalifleri de olsa bilge siyasetçileri dışlamak ve siyaset dışı bırakmak yerine onları siyaset alanında tutmayı hep ilke edindiler.

İki partinin de siyaset stratejisi kutuplaşma, düşmanlaştırma ve ötekileştirme olmamış, aksine diyalog ve uzlaşma esas alınmış, birleştirici ve bütünleştirici olmuştur. 

Söz konusu anlayışı önemsiyorum ancak yüceltmiyorum. Çünkü bu uygulamalar, merkez siyasetin olmazsa olmaz prensipleridir.

Bırakınız parti içi uzlaşı zorunluluğunu, merkez siyasetinin en önemli ilkelerinden birisi rakipleriyle diyalog kurmak ve uzlaşmak değil mi?

AP ve ANAP'ın eksiklikleri, yanlışları, uygulamadaki hataları elbette sayılamayacak kadar çoktu. Ancak her iki parti de mümkün olduğu kadar merkez siyasetini tanımlayan ilkleri korumaya çalışmıştır. 

Demokrasi iddiası olan bir merkez siyasetinin, bugün de her iki parti (AP-ANAP) gibi geçmişin demokrasi geleneğine sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum.

Ancak her iki partinin devamı olarak siyaset yapmanın da doğru ve gerçekçi olmadığı kanaatindeyim.

Ne yazık ki bu geleneğin temsilcilerinin AK Parti'ye eklemlenmeleriyle ve verdikleri destekle demokratik siyaset geleneğini sona erdirmişlerdir. Bu nedenle siyaseti ve demokrasiyi geçmiş partilerin devamında aramanın bir anlamı artık kalmamıştır.

AK Parti de kuruluş hedeflerinden saparak "tek adam sistemi" ve "ideolojik siyaset" ile merkez ve demokratik siyaseti temelinden yıkmış ve siyaset alanını tamamıyla dinci ve etnik milliyetçilik eksenine oturtmuştur. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Artık partiler arasındaki siyasi rekabet demokrasi ve demokratikleşme alanından etnik milliyetçilik alanına evrilmiştir. Bu yönüyle partiler arasında ciddi bir farkın olmadığı iddia edilebilir.

Demokratik ve merkez siyaseti ile herhangi bir partinin fark yaratmasını beklerken Zafer Partisi, yeni bir fark yaratmak için "göçmen ve yabancı düşmanlığı" ile daha radikal bir siyasi tutum ile ortaya çıkmıştır.

Bugün itibarıyla demokratik veya merkez siyaseti yerine radikal siyasete mahkûm durumdayız. 

Bu değişim ve gelişmenin mimarı da kuşkusuz AK Parti politikalarıdır. AK Parti de artık statükonun, yani mevcut "tekçi ve ırkçı" sistemin kurucu unsuru olarak varlığını sürdürebilir.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile kaderi birleşmiş bir partinin, demokratik siyaset iddiasıyla toplumsal destek bulması mümkün değildir.

Devlet imkanlarını ve gücünü kullanabildiği ölçüde varlığını sürdürmeyi başaracaktır.

"Tek adam" otoritesine dayandırılan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile Türkiye; muasır dünyadan koparılmakla kalmamış, demokrasi istikametinden de sapmıştır.

CHP ve İYİ Parti'nin AK Parti'ye değil cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine alternatif bir siyaset geliştirmelerini önemli ve değerli buluyorum.

Bu bağlamda millet ittifakı oluşturmalarını da takdir ediyorum. Ancak demokratik siyaset açısından her iki partinin de alması gereken yol, henüz çok uzundur.

Daha geniş kitlelere ulaşmak, çoğulcu ve katılımcı bir zemin sağlamak için öncelikle açılımı önleyen katı ideolojik kuşatmayı yarmaları gerekir. Bunun için de merkez siyasetini bir yol ve yöntem olarak seçmelerini öneririm.

İdeolojik kesimlerin varlığı çoğulcu ve katılımcı siyaset için bir engel değildir ancak ideolojik siyaset, çoğulcu ve merkez siyaset için en büyük engeldir.

CHP ve İYİ Parti'nin bu engeli aşmaları için fazla zamanları yoktur. "Erdoğan karşıtlığı" üzerinden seçimleri kazanmak mümkündür ancak karşıtlık üzerinden demokrasi inşa etmek mümkün olmayabilir.

Bugün sadece siyasi partiler değil, genel olarak siyaset anlayışı ideolojik merkezlidir.

İdeolojik çeşitliliği önemsiyorum ancak herhangi bir ideoloji ile merkez siyaseti temsil edilemeyeceği gibi herhangi bir ideoloji ile demokratik siyaset de inşa edilemez.

Türkiye'nin muasır geleceği ideolojilerde değil, çoğulcu demokratik siyasettedir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU