Türkiye'de aylardır süren iktisat politikası tartışmaları

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Ülkenin dışsatımı ile dışalımı arasında oluşan dış ticaret açığı süreklidir, yapısaldır.

Dış ticaret açığının yapısal oluşu doların değerini sürekli yükseltiyor. Şu veya bu şekilde ama daha çok yüzde 10 civarında dolaşan belli enflasyon hep vardı zaten. 

Bu arada siyasi iktidar faizi düşürme üzerinden enflasyonu önleme iddiası ile ekonomiye müdahale etti.  

Faizi düşürdü de.

Ancak buna karşın enflasyon düşmedi, aksine yükseldi.

Neden dersiniz?

Faizi düşürünce ellerinde parası olanlar tasarruf etmelerini sağlayan faiz düştüğü için doğal olarak harcamalarını artırma eğilimi içine girdiler. Bu talep artışı sonucunu yarattığından enflasyon da kaçınılmaz olarak yükseliş eğilimine girdi.

Öte yandan faizin düşürülmesi yabancı paranın kar oranını düşürdüğünden, kar etmek için ülkeye gelen yabancı para miktarını azaltır oldu. Yabancı paranın ülkeye girme oranı düşüş eğilimi gösterince buna koşut doların değeri ve yanı sıra dışalım malı girdilerinin fiyatı da yükseldi.

Bu da maliyet enflasyonu anlamına geliyordu.

 
Önce enflasyon

Burjuva ana akım iktisatçılar "önce enflasyon" diyorlar. Ancak öyle eğitildikleri için görmedikleri veya önemsemedikleri bir yan vardı:

Bu da ileri kapitalist ülkelerde temelde ödemeler dengesi sorununun olmadığı idi. 

Neden derseniz, bu ülkelerin yapısallaşmış bir dış ticaret açığı problemi yoktur da ondan.

Bu ülkelerde dışalım ile dışsatım arasındaki denge eşit ya da dışsatım dışalımdan cari fazlalık gösterme eğilimi taşıyor.

Nedenine gelince, teknolojik düzeylerinin yüksek oluşu bunu sağlıyor.

Bu konuda bir tek ülkenin ABD'nin olağanüstü diyebileceğimiz düzeyde dış ticaret açığı var.

Var ama dolar dünya parası olduğundan ve ABD istediği kadar da dolar basma konusunda hareket serbestîsine sahip olduğu için bu denli yüksek dış cari açıkla kurulu düzenini sürdürebiliyor.

Burjuva kapitalist anaakım iktisata göre enflasyonun ve dış ticaret açığının olmadığı bir ekonomi sorunsuz bir ekonomidir. Yani o durumda o ekonominin gelir düzeyi enflasyon ve/veya dış ticaret açığı yaratmadan artık artırılamaz. İleri kapitalist ülkelerin dış ticaret açığı problemi olmadığı yukarıda yazıldı.

Dolayısıyla bu ülkeler için tek sorun enflasyon oluyor.

Burjuva kapitalist anaakım iktisat hocaları bu nedenle 'önce enflasyon' diyorlar.

 
Çözüm

Türkiye'ye gelince, yukarıda yazıldığı gibi Türkiye'nin ise ödemeler dengesi sorunu var, dolayısıyla yapısallaşmış dış ticaret açığı sorunu var.

Peki çözüm nedir?

Anladığımız kadarıyla siyasi iktidarın yapısal dış ticaret açığı sorununu çözme konusundaki politikası şu oluyor: Türkiye ekonomisinde en büyük dışalım kalemi üretim malları, ara mallar ve hammaddelerden oluşuyor.

En önemlisi bunları üretme tercih edilmiyor, dışalımın daha karlı olduğu düşünülüyor.

Üretim mallarını içeride üretecek teknoloji Türkiye'de yok.

Ancak ara malları üretiminde "yerli" çözüm söz konusu olabiliyor.

Bunu sağlamak için faiz politikası ile Türk Lirası'nın değeri düşürülürken, bu alanda yapılacak yatırımlara yönelik teşvik politikaları uygulanıyor.

Bu politika doğru mu?

Doğru olup olmadığının ölçüsü şu olabilir: Ara malı dışalımı önemli ölçüde düşerse 'demek ki doğru politika' denecektir.  Herhalde bunu anlamak için zamana ihtiyaç olmalıdır.

Çünkü yerli firmaların bu malların üretimine karar alıp yatırım yapmaları ve bunun ödemeler dengesine yansıması zaman alacaktır.

 
"Şimdi sıra enflasyonda" ama…

Erdoğan ve iktidar sözcüleri "Şimdi sıra enflasyonda" diyorlar.

Enflasyonu nasıl düşürüleceği sorunu da belirsizlik içinde.

Şimdilik faizi düşürme üzerinden enflasyonu düşürme tercihinde ısrar ediliyor, buna karşın enflasyonda yükseliyor.

Faiz yapısal dış ticaret açığının azaltılmasına katkı yapması için düşürüldüğüne göre, enflasyonu aşağı çekmek için faizi artırmaları durumu dış ticaret açığının yeniden yükselmesini getirecektir. 

Faiz-enflasyon ilişkisi içinde mantıkları bu. 

Onlara göre faizi yükseltmeye geçiş hâli yapısal dış ticaret açığını ortadan kaldırmak için uygulanan tüm politikayı boşa çıkaracaktır. Dolayısıyla faizi düşük tutma politikasında ısrar ediyorlar.  

Devlet harcamalarını kısma üzerinden enflasyon ve dış ticaret açığı düşürülebilir mi? 

Siyasi iktidarın kendince "olmazsa olmaz" türünden devlet harcamalarından vazgeçmesi olanaksız.

Mesela 50 binin üzerinde asker ve güvenlik gücü Ortadoğu'ya yayılmış durumda. Kapsamlı savaş ve güvenlik harcamaları var. Savaş, güvenlik ve yayılma politikaları temel tercih olduğuna göre bu nasıl olacak?

İktidar ilişkilerine hâkim olan şatafata devlet itibarı noktasından bakıldığından olağanüstü harcamalardan vazgeçmekte söz konusu olmuyor.

Metro, köprü, inşaat sektörü ödemelerinin dolar üzerinden ödeme anlaşmalarının dış ve iç borçları katlayan sonuçları hakeza…

İş, sağlık, eğitim gibi doğrudan devletin sosyal harcamalarında kısmaya gidildiğinde, üretimin daha bir daralması, işsizliğin ve yoksulluğun artması, talebin azalması bunu takip edecektir.

Böylesi bir durum belki enflasyonu bir ölçüde azaltacaktır ama üretim ve dolayısıyla istihdam da düşecektir. 

Mesela ücret ve maaşlar kısılırsa insanların birçok ürüne olan talebi düşecektir. 

Bu da bu alana dönük ürünleri üreten firmaların üretimi kısması veya bazı firmaların piyasadan çekilmesi gibi bir sonuç yaratacaktır.

 
Enflasyon ve dış ticaret açığı nasıl düşecek?

Şimdi önümüze iki sorun getiriliyor: Enflasyon ve dış ticaret açığı.

Bunlarla uğraşmak için de tek politika değişkeni var, o da faiz oranı. 

Enflasyonu düşürmek için faiz oranını yükseltmek gerekiyor ama bu sefer dış ticaret açığı artıyor. Dış ticaret açığını azaltmak için faizi düşürünce de bu sefer enflasyon artıyor ki bu şu anda yaşamakta olduğumuz şey. 

Yani "Aşağı Tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık."

İktidar 'ben önce dış ticaret açığını azaltmayı seçtim, sonra da enflasyonu halledeceğim' diyor ama dış ticaret açığı henüz azalmadı. 

Sadece son nisan ayı rakamlarına baktığımızda enerji dışındaki dışsatım dışalımı aştı.

Enerji konusunda kısa vadede sonuç alma mümkün değil... Dolar yükseldikçe enerji faturası da kabarıyor. Bunun için güneş ve rüzgâr enerjisi yatırımlarını hızla artırmak lazım ama... Ama'sı var işte.  

Enflasyonla nasıl mücadele edeceklerini de anlamak mümkün olmuyor…  

İktidarın politikası bu.

Burjuva anaakım iktisatçılar, 'önce enflasyonu düşürmek lazım ve bunun içinde faizleri yükseltmek zorundayız' diyorlar

Muhalefetin ne dediği pek bilinmiyor. 

Çünkü muhalefet her şeyi seçime endekslemiş: 'Bizi seçin, gerisini halledeceğiz' deyip duruyorlar. 


Devlet ve sermayenin rolü

Burjuva anaakım iktisatçılar, neden 'önce faizi yükseltip enflasyonu düşürmek lazım' dediğini biraz açmak gerekiyor. 

Çünkü enflasyon olan hiçbir kapitalist ülkede ücretlilere ve maaşlılara, onların yaşam standardını korumak için enflasyon kadar ücret ve maaş artışı yapılmaz. 

Demem o ki enflasyonun gelir dağılımını bozması birtakım gayri-iradi mekanizmaların çalışması sonucu olmuyor. 

Bunu böyle yapan devlet ve sermaye.

Tabii ücret ve maaşlıların gerçek gelirleri düşünce bu sermayenin işine geliyor.  

Mesela, yüzde 40 enflasyon varsa ve ücretlerle maaşlara yüzde 30 artış yapılıyorsa ücretliler ve maaşlılar yüzde 10 gerçek gelir kaybına uğruyor.

Neden bu avantajına rağmen enflasyonu baş düşman ilan ediyorlar?

Çünkü enflasyon koşullarında işçilerin ve memurların muhalefeti yükseliyor. 

Enflasyon ortamında patronlar önünü göremez hale geliyor, hesabını kitabını yapamaz oluyor.

Bununla da kalmıyor. Mesela enflasyon yüzde 20 ise TL cinsinden ihracat fiyatları artmış oluyor. Tersi de ithalatta meydana geliyor ve sonunda cari açık artıyor ve dolar değer kazanıyor. Yani enflasyon ödemeler dengesini de bozuyor.

Burjuva anaakım iktisatçılar açısından düşünelim.  Yani önce faiz oranını yükselterek enflasyonu düşürme doğru diyelim…  

Yukarıda yazıldığı gibi bu durumda faiz artışı ödemeler dengesi sorununu ağırlaştırıyor. Yani zaten var olan bu sorun daha bir ağırlaşmış oluyor.

Kaldı ki bu durumda TL değer kaybedeceğinden enflasyon artıyor. Başka bir ifadeyle enflasyon cari açığı, cari açık da enflasyonu artırıyor. 

Bu durumda burjuva anaakım iktisatçıların söyleyebileceği tek şey şu: Enflasyon düşünce patronlar önlerini görebilir hale gelir ve varsa yapacakları yatırımları yaparlar. 

Acaba buradan hareketle enflasyonun düşürülmesi birinci önceliktir diyebilir miyiz? 

Burada devreye CDS'yi (kredi risk primi) almamız gerekiyor. 

Bu rakam yükseldikçe o ülkenin borçlanma maliyetleri de ağırlaşır. 

Çünkü CDS'nin yükselmesi o ülkenin dış borçlarını ödeme kapasitesinin azaldığını gösterir ve o zaman da o ülkeye borç verenler daha yüksek faiz ister, yani borçlanma maliyeti yükselmiş olur. 

Bununla da kalmaz, o ülkeye borç vermeye istekli kurumlar da pek kalmaz. 

Türkiye şu anda CDS olarak dünyada dördüncü ülke. 

Bu duruma gelinmesinin başlıca nedenlerinden biri şu: Türkiye'deki döviz rezervi (şu anda eksi 48 milyar dolar!) bir yıllık borç ödemelerine bile yetmiyor. 

Böyle olunca kimse Türkiye'ye borç vermek istemiyor ve CDS yükseliyor. 

Peki döviz rezervleri neden bu kadar azaldı?

Çünkü faizleri düşürüp enflasyon hızla yükselince TL de hızla değer kaybetmeye başladı.

İktidar bunu önlemek için hatırlayalım, devamlı piyasaya döviz sürdü.

Piyasada dolar bollaşınca dolardaki yükselme hızı düştü, hatta dolar geçici de olsa nispeten ucuzladı.

Yüksek CDS Türkiye'de elinde parası olanları bu parayı dolar olarak tutmaya itti (Dolarizasyon).

Bu da dolar talebini yeniden arttırdı ve doların değeri yükselişe geçti.

Buna koşut dışalım fiyatları artarak enflasyonu artırıcı etki yaptı. 

Görülüyor ki her şey birbirine bağlı, her şey iç içe, her şey birbirini besliyor.

 
Seçimler var

Evet, bu arada Haziran 2023 seçimleri var. 

Siyasi iktidar bu nedenle muhtemelen aralık ayında maaşlara ve ücretlere hatırı sayılır bir artış yapmak zorunda. 

Maaşlara ve ücretlere hatırı sayılır bir artış yapıldığında, insanların talep artışını gören firmalar fiyatları yükseltecek, dolayısıyla enflasyonda düşmeyecektir.

Tüm bunlar birlikte düşünülünce iktidarın enflasyonu nasıl düşüreceği bilinmezcilik içinde…  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU