Emperyalistten emperyalist beğen

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

Günlerdir Ukrayna ile yatıp, Ukrayna ile kalkıyoruz.

Televizyonlarda ellerinde çubuklarla harita üzerinde ahkam kesen allamelerden geçilmiyor.

Aklınıza yatsın yatmasın, herkes kendine göre bir hikaye anlatıyor.

Bunları tek tek anlatacak değilim.

Kamuoyunun önemli bir kesimi Ukrayna'nın yanında. 

Halk, Rusya'nın haksız olarak emperyalist dürtülerle Ukrayna'yı 'yemeye' çalıştığını düşünüyor.

Genel bakış açısıyla haklılar.


Anlı şanlı Türk solunun ise kafası karışık.

Başını Hasan Cemal'in çektiği 'eski tüfekler', ömürlerini 'Kahrolsun ABD emperyalizmi' diye harcamış yılların anti emperyalistleri bu sefer Rusya'ya ateş püskürüyorlar.

'Yaşasın Amerika, yaşasın Avrupa Birliği, kahrolsun istilacı Rus Çarlığı' modundalar!


Merdan Yanardağ, Doğu Perinçek ve Ethem Sancak gibiler ise eski yerlerinde duruyorlar!

Rusya'nın etrafını kuşatan NATO ve AB'ye karşı kendini korumak mecburiyetinde kaldığını, dört bir etrafının NATO füzeleri ile donatılmasına kayıtsız kalmasının mümkün olmadığını ve olan bitenin 'Rusya'nın nefsi müdafaası' ve esas emperyalistin ABD olduğunu savunuyorlar.

'Mağdur ve mazlum' diye ağıtlar yakılan Ukrayna'nın Yahudi Cumhurbaşkanı Zelenski'nin daha düne kadar Irak ve Suriye'nin işgaline katkı sağladığını, mazlum Filistinlilere karşı ise İsrail'in yanında yer aldığını hatırlatıyorlar.


Kafası karışık olanlar sadece Türk sosyalistleri değil.

Uzman olduklarını söyleyen analistler de farklı farklı senaryolar dillendiriyorlar.

Bunların en 'uzman' olanları;

'Aslında ABD ve İngiltere ikilisinin Rusya ile perde gerisinde uzlaştıklarını, 

Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un 'NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti' sözü doğrultusunda NATO'yu tasfiye ederek kendi AB ordusunu kurmak isteyen Avrupa Birliği'ne, ABD ve İngiltere'nin; Ukrayna üzerinden bir ders vermek istediklerini'; ileri sürüyorlar.

Avrupa Ordusu fikri yeni değil.

1968'de Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle'e kadar uzanıyor.

Bu işleri bilenler dünyaya büyük bir devrim ve özgürlük başkaldırısı olarak sunulan 68 kuşağı hareketlerinin ABD tarafından De Gaulle'ü iktidardan indirmek için organize edildiğini iddia ediyorlar.

Bizim yere göğe sığdıramadığımız ve adlarına destanlar yazdığımız 68 kuşağının basit birer piyon olduklarını kabullenmek gerçekten de zor.


Dillendirilen senaryolardan biri de;

ABD ve İngiltere ikilisinin bir taşla 3 kuş vurdukları yönünde.

İkilinin, Avrupa Birliği'ne bir ders vermek istemelerinin yanı sıra, Rusya'yı savaşın maliyeti ile zayıflatmayı ve ayrıca Çin-Rus ittifakını da geriletilmeyi hedefledikleri söyleniyor.

Tüm senaryolarda ilk hedef olarak AB'nin darbelenmesi öne çıkıyor.

Aslında AB uzun bir dönemdir yol ayırımında ve mevcut hantal yapısını değiştirmek zorunda.

Enerji olarak tüm Avrupa dışa bağımlı.

Örneğin Almanya petrol ihtiyacının yüzde 42'sini, doğalgaz ihtiyacının ise yüzde 55'ini Rusya'dan alıyor, geri kalan ihtiyacının büyük bir kısmını da Ortadoğu'dan karşılıyor. 

Diğer Avrupa ülkeleri de aynı durumda.

Avrupa'nın ortak bir AB ordusu olmadığı için de dünya siyasetinde eli zayıf. 

Son sözü her zaman silahı olanlar söylediği için AB'nin etkili bir caydırıcılığı yok.

Özetle iki büyük eksikliği var; enerjisi ve ordusu yok. 

Bu sorunlarını halledemediği müddetçe darbe yemeye mahkum.

ABD ve İngiltere bu çok önemli iki kozla, enerji ve güvenlik kozu ile AB'yi kendilerine muhtaç durumda tutmak istiyorlar. 


Sözün özü 'Filler tepişirken çimenler eziliyor.'

Hesaplar kan ve irin üzerinden iktidar mücadelesine; para ve altına çıkıyor.

Kim kime 'ders' veriyorsa versin de işin ceremesini mağdur sivil halk çekiyor, malından canından oluyor. 

Hak ve hukuka dayalı adil bir dünya düzeni kurulamıyor.

Halklara 'emperyalistten, emperyalist beğen' tercihinden başka bir yol bırakılmıyor. 


Türkiye ise tüm bu yolların, hesap kitapların kavşağında yer alıyor.

ABD, İngiltere, AB, Rusya, İsrail, Çin İpek Yolu, petrol ve doğalgaz hatları hepsi Türkiye'den geçiyor.

Hangi tarafın yanında yer alırsa dengeler o tarafa doğru değişiyor. 

Türkiye'nin nerede durması gerektiği ile kendi iç sorunlarını çözmeden bölgesel bir aktör olamayacağı, ayrıca hangi değerler ve ilkeler üzerinde hareket etmesi gerektiği konuları ise başka bir yazının konusu.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU