Müzakere taktikleri ile savaş ihtimali arasında İran: Kaybeden kim?

Belirleyici karar ABD'nin elinde olacak, çünkü kendisi bu nükleer programı ya doğrudan ya da İsrail'e verdiği destekle yok edebilecek kapasiteye sahip tek ülke. Bu karar alınmadan önce başka bir seçenek denenebilir

Fotoğraf: AFP

Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, İran'ın devlet ya da devrim olmayı seçmesi gerektiğini söylüyor.

Kendisine sunulan bu seçim kapsamında İran, ülke olarak nükleer programıyla ilgili müzakerelere katılmaya karar verdi ama hedefi bir çözüme ulaşmaktan ziyade devrimin gayesi olan nükleer silaha sahip olmak.

Müzakerelerin başarısız olması durumunda, devrim mantığı ve nükleer silaha sahip olma veya en kötü durumda nükleer eşiğe ulaşma hakkı öne çıkacak.

Görünüşe göre Batılı ülkeler, Viyana'daki 6 tur müzakereden sonra, müzakerelerin açıklanmış hedefinin müzakere, örtülü hedefinin ise devrimin bu gayesi olduğunu anladılar.

Bu, kendilerini bir dönüm noktasında bulan Batılı ülkelerin çıkarlarıyla çelişiyor.

O dönüm noktası da sırf müzakereden çekilmemek için müzakereye devam veya alternatif seçenekler aramak.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Batılı ülkelerin sorunu, alternatif seçeneklerinin büyük ölçüde azalması ve çoğunun İran'a karşı etkisiz olması.

Bu yüzden başta İsrail olmak üzere herkes farklı bir dille konuşmaya başladı.

İsrail Başbakanı, dünya İran ile müzakere ederken nükleer reaktörler çalışıyor ve nükleer silah üretim tarihi yaklaşıyor.

Medeni dünya olarak, bir terörist rejimin nükleer silaha sahip olmasına izin veremeyiz diye konuştu.

Almanya Şansölyesi, müzakerelerin "belirleyici ana" yaklaştığını söyledi. ABD Dışişleri Bakanı Blinken, B Planına atıfta bulunarak diğer seçenekleri kullanmaya hazır olduklarını ifade etti.

Fransa ve Birleşik Krallık'tan da bu minvalde açıklamalar geldi. İran'ın bir devlet ya da devrim olmak arasında seçim yapması gerektiğine dair Batı kanaati böylece oluşmuş oldu.

Devrimin çocuğu İbrahim Reisi ve onunla birlikte devrime, düşmanların devrimci rejimi yıkmayı hedeflediğine, karşı koymanın tek seçenek olduğuna inanan yeni bir ekibin iktidara gelmesi ile İran rejimi, gerçekleri, Viyana'da nükleer anlaşmaya sponsor olan ülkelerle yürütülen 6 turda oldukça ileri uzlaşılara varan Ruhani hükümetinden farklı okuyor.

Görünüşe göre Reisi hükümeti şimdi manevra yapmanın tam zamanı olduğunu, yaptırımlara dayanabileceğini, müzakerelere dönüşü geciktirmenin, kendisini nükleer ülkeler kulübüne sokacak nükleer eşiğe ulaşması için yeterli zamanı sağlayacağını düşünüyor.

Nitekim Reisi hükümeti, özellikle Rus-Çin-Amerikan anlaşmazlığından kaynaklanan uluslararası dengelerdeki değişikliklerden yararlanarak müzakeredeki pozisyonunu güçlendirmeye yönelik adımlar attı. Doğuya ve yaptırımları boşa çıkarmak için Çin, Rusya, Pakistan, Doğu ve Orta Asya ülkeleri ile ilişkilerini güçlendirmeye yöneldi.

Buna paralel olarak, İran hükümeti komşularıyla arasındaki ihtilafları çözmek, başta Suudi Arabistan olmak üzere komşu ülkeler ile arasındaki uzlaşılar yoluyla normal ilişkilere dönme aşamasını başlatmak için diplomatik bir kampanya başlattı.

Daha da önemlisi İran hükümeti, Biden yönetiminin Çin ile rekabet etmekle çok meşgul olduğuna, Ortadoğu'da yeni bir müdahalede bulunmak istemediğine, bölgedeki pek çok kanıtın, ABD'nin İran ile bir çatışma konusunda hevesli olmadığını doğruladığına inanıyor.

Reisi hükümeti, benimsemiş olduğu bu manevra politikası kapsamında, müzakerelere geri dönmeye hazır olduğunu teyit etti.

Gecikmenin İran'ın iç sebeplerinden kaynaklandığını ve ABD'den bağımsız olarak Avrupa ülkeleriyle görüşmeler yapmak istediğinin altını çizdi. Ancak bu görüşmeler için bir tarih belirlemedi.

İran bu manevrayla, Trump'ın yenilgisi ve Başkan Biden'ın iktidara gelmesinin ardından bariz bir şekilde yakınlaşan Avrupa Birliği ve ABD'nin arasını açmayı amaçlıyordu.

İran müzakerelerden tek taraflı bir kararla çekilmeyecek, aksine, şartları belirleyerek ve müzakere edilmeleri için baskı yaparak müzakerecilerini zor durumda bırakmaya çalışacak. İran, herhangi bir anlaşmada gerçek garantiler yoksa güven olmayacağında ısrar ediyor.

Taahhütlerine bağlı kaldığı ve kendisini asıl ihlal edenin ABD olduğunda direttiği anlaşmaya yeniden uymak için, yeni müzakerelerin başlaması ve İran'a yönelik yaptırımların kısa vadede kaldırılmasını şart koşuyor.

Reisi hükümetinin stratejisini belirlemiş olduğu açıkça görülüyor; müzakerelerden çekilen taraf olarak görünmemek için müzakerelere katılmak ve nükleer hedefe ulaşmak. Ancak Reisi hükümetinin dikkat etmediği ya etmek istemediği bir husus var, o da Batı'nın artık bu oyunu keşfetmeye başladığı.

Bu nedenle Batı acele etmekte ısrar ediyor, aksi takdirde B planının devreye sokulacağını ve onunla birlikte her şeyin değişeceğini söylüyor. Ancak Batılı ülkeler B planını açıklamıyorlar ve onu bu kadar korkutucu kılan da böyle bir sır gibi saklanması olabilir.

B planı nedir? Çok ağır yaptırımlar mı, bir oldubitti ile İran'ın nükleer eşiğe ulaşmasına izin vermek mi yoksa güçlü bir askeri saldırı mı?

İlk seçenek Batılı ülkeler tarafından denendi ve kendisi ancak Çin ve Rusya'nın yardımıyla etkili olabilir.

Gelgelelim uluslararası değişimler ve taraflar arasındaki bariz düşmanlık ve rekabet durumu düşünüldüğünde Rusya ve Çin'in yardımcı olması artık mümkün değil.

Nükleer eşik seçeneği bölgenin güvenliği, nükleer silahların yayılması ve hepsinden önemlisi İsrail'in bölgedeki egemenliği için çok tehlikeli. İran'ın nükleer silah edinmesi bölgedeki güç dengesini değiştirecek.

Ülkeleri güvenliklerini korumak ve dengeyi yeniden sağlamak için bu teknolojiye sahip olmaya zorlayacak ki bu da ABD ve bilhassa bölgeye yakın olan Avrupa için ürkütücü bir senaryo. İsrail de İran'ın nükleer koruma altındaki milislerinin insafına kalmayı kabul etmeyecektir.

Bu tıkanıklıkların ortasında, iki tarafta diğerinin manevra yaptığını zannedip yanlış hesaplamalar yaptıkça, tüm korkunçluğuna rağmen savaş seçeneği bir olasılık olmaya devam ediyor.

Bu hesaplamalar manevra yapmaya alan tanımayan kesin bir gerçeklikle sonuçlanacak: İran ya nükleer silah sahibi olur ya da olmaz.

Burada belirleyici karar ABD'nin elinde olacak, çünkü kendisi bu nükleer programı ya doğrudan ya da İsrail'e verdiği destekle yok edebilecek kapasiteye sahip tek ülke. Bu karar alınmadan önce başka bir seçenek denenebilir.

O da ABD'nin Ortadoğu'ya dönüşünün yeniden canlandırılması, bölgedeki İran genişlemesiyle yüzleşmenin fiilen  başlaması ve bunun sonucunda İran'ın geriletilmesi.

Çünkü İran, gücünü içeriden değil, milislerin ve dini devrimci mantığın temsil ettiği İran dışından kaynaklandığını biliyor.

Sonuçlarına rağmen eğer bu seçenek benimsenirse, İran'a hoşgörü döneminin bittiği, bu kez yüzleşmenin kan, bomba ve ölümle yürütüleceğine dair net bir mesaj iletecektir.

Bu gerçek, Reisi hükümetinin yüzleşme veya başta kendisi olmak üzere herkesin en büyük kaybedeninin İran olacağını bildiği eşitsiz bir savaşı engelleyecek yeni bir okuma yapmasıyla sonuçlanabilir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU