Çatışan Körfez denkleminde Türkiye-Kuveyt ilişkileri

Sinem Cengiz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Körfez ülkeleri, 2010 yılı sonlarında Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da başlayan ayaklanmalarını farklı şekilde algılamış ve dış politikalarını ona göre şekillendirmişlerdir. 

Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Umman'dan oluşan Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinin Arap ayaklanmalarına yönelik algılarındaki farklılıklar, Türkiye ile ilişkilerini de etkilemiştir. 

İran ile ilişkiler, İsrail ile normalleşme ve devlet dışı aktörlere dair algılarına kadar birçok bölgesel meselede farklı siyasete sahip olan KİK ülkeleri, Türkiye ile ilişkilerinde de farklılık göstermişlerdir.

Türkiye'nin bölgesel vizyonu, bölgesel düzendeki değişikliği bir fırsat olarak değerlendiren Katar ile uyumluyken, gelişmeleri tehdit olarak algılayan ve statükoyu destekleyen Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn'in politikaları ile zıt düşmüştür.

İki cephe arasında kalan ve daha temkinli ve tarafsızlık ilkesine bağlı bir dış politika izlemeyi seçen Kuveyt ile ise Türkiye'nin ilişkileri istikrarlı bir yol izlemiştir.

Diğer Körfez ülkeleri ile yaşanan inişli çıkışlı ilişkilerden farklı olarak Kuveyt ile Türkiye arasındaki ilişkilerin seyri bölgesel ya da içsel dinamikler ile pek şekillenmemiştir.

Körfez'in küçük ancak ekonomik kaynakları güçlü ve son yıllarda izlediği arabulucu siyasetiyle dikkat çeken ülkesi Kuveyt'in Türkiye'nin bölgesel vizyonunu nasıl algıladığı ve bu algının Türkiye-Kuveyt ilişkilerini nasıl etkilediğini anlamak önemlidir. 

3,5 yıllık Körfez krizini sona erdiren El-Ula Zirvesi'nin hemen ardından, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Körfez turu kapsamında Kuveyt, Katar ve Umman'a resmi ziyarette bulundu.

Ziyaretin ilk durağının Kuveyt olmasının sembolik bir önemi olduğunu vurgulayan Çavuşoğlu, Türkiye'nin Kuveyt'in arabuluculuğunu ve Katar ile Arap Dörtlüsü arasındaki çatışmayı sona erdirme konusundaki katkılarını takdir ettiğini söylemiştir. 

Tarihsel olarak istikrarlı devam eden Türkiye-Kuveyt ilişkilerini aslında "mesafeli yakınlık" olarak tanımlayabiliriz. Belirli bir meseleden ötürü ne fazla yakınlaşmış, ne de herhangi bir mesele yüzünden uzaklaşmamışlardır. 

Türkiye-Kuveyt ilişkilerinin seyrini açıklayan ana faktörleri beş başlık altında toplayabiliriz:

1. Siyasi-Tarihsel Boyutu: Türkiye ile Kuveyt arasındaki ilişkiler özellikle 1990 yılında Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal etmesi sonrası istikrarlı bir şekilde gelişmiştir.

Türkiye'nin Körfez savaşı sonrası dönemin siyasi ve ekonomik bedellerine rağmen, Kuveyt'in bağımsızlığını koruma yönünde bir politika izlemesi ilişkilerde yeni bir dönem başlatmıştır.

Körfez'in en köklü parlamento geleneğine sahip olan Kuveyt ile Türkiye arasında ayrıca güçlü kurumsal ilişkiler de vardır.

İki ülke iş birliğini kurumsallaştırmak ve farklı alanlardaki ilişkileri geliştirmek amacıyla 2014'te "Ortak İşbirliği Konseyi" kurulmuştur.

Ayrıca, Kuveyt'in diğer KİK ülkelerinden önce 15 Temmuz darbe girişimini kınaması ve Ankara'nın buna cevaben bir yıl sonra patlak veren Körfez krizinde Kuveyt'in arabulucu rolüne ilk destek veren ülke olması iki ülke arasında var olan samimi ilişkileri kuvvetlendirmiştir.

Ayrıca geçtiğimiz eylülde Kuveyt Emiri Şeyh Sabah'ın hayatını kaybetmesi sebebiyle Türkiye'den en üst düzeyde Kuveyt'e taziye ziyareti gerçekleşmiş, yeni emir ve veliaht prens ile yakın temas için adımlar atılmıştır.


2. Bölgesel Vizyon Boyutu: Irak, İran ve Suudi Arabistan üçgeninde bulunan, her zaman bölgesel çekişmelerin kurbanı olma tehdidiyle karşı karşıya olan ve özellikle son yıllarda bölgede artan rekabetten tedirgin olan Kuveyt, hem hassas jeopolitik konumunu korumak hem de iç dinamikleri dengede tutmak amacıyla, Türkiye ve diğer bölgesel ve küresel aktörler ile çok yönlü işbirliğini geliştirmeye başlamıştır.

Ayrıca, Kuveyt ile Türkiye'nin dış politikasının bazı noktalarda örtüşmesi, iki ülke arasındaki işbirliğini kuvvetlendirmiştir.

Bunlardan ilki, Kuveyt'in İsrail ile diplomatik ilişkiler kuran BAE ve Bahreyn'in izlediği normalleşme politikasının dışında kalmasıdır.

Kuveyt'in İsrail ile normalleşme konusunda isteksiz davranması, KİK-İsrail yakınlaşmasına sert tepki gösteren Türkiye tarafından olumlu karşılanmaktadır.

Ayrıca Kuveyt, Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımlamasının ardından İstanbul'da gerçekleşen İslam İşbirliği Zirvesi'nde aktif rol oynamıştır.

İkincisi, Türkiye ve Kuveyt, İran ile ilişkiler konusunda da benzer siyaset izlemektedir. Her ne kadar iki ülke İran'ın bölgedeki yayılmacı politikalarından rahatsızlık duyuyor olsalar da, İran karşıtı diğer KİK ülkelerinden farklı olarak, Tahran ile ilişkilerinde diyalog ve diplomasi yolunu tercih etmektedir.

Üçüncüsü, Kuveyt'in başta Katar krizi olmak üzere, Yemen, Libya ve Suriye'de müdahaleci tavrın aksine tarafsız bir politika izlemesi, Körfez'de Katar hariç diğer Körfez ülkeleri ile bölgesel çekişmeye girmiş Türkiye için bir kazanım olmuştur. Böylece Türkiye, Kuveyt ile hiç bir krizde karşı karşıya gelmemiştir. 


3. Askeri-Güvenlik Boyutu: Kuveyt, bölgesinde algıladığı tehditler karşısında Türkiye gibi denge faktörü olabilecek aktörlere yanaşmaktadır.

Son yıllarda özellikle savunma alanında iki ülke çok sayıda güvenlik anlaşması yapmıştır. Bu anlaşmalar gereği Türk ve Kuveyt güvenlik birimleri müşterek iş birliği ve eğitim programları gerçekleştirmiştir.

2018 yılında basında, Kuveyt'in Türkiye'den ülkede bir askeri üs talep etme ihtimaline yönelik haberler çıkmıştır.

Bu söylentiler özellikle Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın iki ülke arasında nükseden sorunları ve Katar meselesini görüşmek üzere gerçekleştirdiği Kuveyt ziyareti sonrası çıkmıştır.

Bu ziyaretin üzerinden bir ay geçmesinin ardından Kuveyt Petrol Kurumu Başkanı Nizar el-Adesani, Muhammed bin Selman'ı hedef alarak "Ziyaret iyi değildi" açıklamasını yapmıştır.

Fakat bu haberler ve Türkiye ile var olan iyi ilişkilere rağmen Kuveyt, Katar'ın aksine, Türk askeri üssünün kurulmasına yönelik bir adım atmamış, bunun yerine Türkiye ile askeri ve güvenlik konularında anlaşmalar imzalamıştır.

2018 yılında yapılan Türkiye-Kuveyt Askeri İşbirliği toplantısı sonrası, iki ülke 2019 yılı için ortak savunma iş birliği planı imzalamıştır.

İmzalanan anlaşma, Türkiye'nin Suudi Arabistan-BAE ittifakı ile ilişkilerinin en kötü olduğu ve Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'daki Suudi konsolosluğunda kayıplara karışmasının yarattığı gerilimli bir döneme denk gelmiştir.

Öte yandan, bu anlaşma Türkiye-Kuveyt ilişkilerinin yumuşak gücün yanı sıra sert güç unsurlarını da barındıracağının göstergesi ve karşılıklı bağımlılığın bir sonucuydu.

Ayrıca, 2004 yılında NATO ve KİK ülkeleri arasında iş birliğini arttırmak amacıyla başlatılan İstanbul İşbirliği Girişimi kapsamında NATO, Körfez'de ilk merkezini 2017'de Kuveyt'te açmıştır.

NATO'nun önemli üyelerinden biri olan Türkiye için, Kuveyt'in NATO'nun Körfez merkezine ev sahipliği yapması önemlidir. 


4. Ekonomi Boyutu: Türkiye-Kuveyt siyasi ilişkilerin olumlu seyri rakamlara pek yansımamaktadır. En azından istenilen düzeye ulaşabilmiş değildir.

2019'da 700 milyon dolar olan ticaret hacmi, 2020'de yaklaşık 600 milyon dolara düşmüştür. Fakat, Türk müteahhitlik firmaları Kuveyt havalimanı gibi Kuveyt'te halihazırda bazı projeleri yürütmekte ve bu projelerin değerinin 8,2 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir.

Ayrıca, Türk firmaları Kuveyt'in 2035 Kalkınma Vizyonundan daha büyük bir pay almayı hedeflemektedir. Ülkenin 2035 vizyonu, Türkiye-Kuveyt arasındaki ekonomik ilişkileri daha ileri bir boyutta taşımak için önemli fırsatlar sunmaktadır. Ayrıca, Kuveytlilerin turizm ve gayrimenkul alanlarında Türkiye'ye ilgileri devam etmektedir.

Son olarak şunu hatırlatmakta fayda var, Türkiye ve Suudi-BAE ittifakı ile yaşanan siyasi gerginliğin ticarete yansıdığı dönemde Antalya'da düzenlenen Avrasya Meclis Başkanları Toplantısı'nda Kuveyt Meclis Başkanı Merzuk El Ghanim'in "Türkiye muz cumhuriyeti değildir. Ekonomik savaş isteyenler başarılı olamayacak" çıkışı Kuveyt'in tutumunu gösteren önemli bir örnektir. 


5. İnsani Yardım Boyutu: Körfez ülkeleri arasında Türkiye'ye Suriyeli mülteciler konusunda insani yardımda bulunan en önemli ülke Kuveyt.

Suriyelilere en büyük bağışçılardan biri olan Kuveyt, Türkiye'nin güneydoğu sınırında mültecilerin çoğunlukta olduğu Şanlıurfa, Gaziantep ve Hatay gibi illerde çeşitli yardım kampanyaları yürütmektedir.

Kuveyt'in Türkiye'deki Suriyelilere maddi desteği çoğunlukla özel yardım kuruluşları aracılığı ile yapılmaktadır. Ayrıca Kuveyt, Suriyeliler için üç Uluslararası İnsani Yardım Konferansına ev sahipliği yapmıştır. 


Bölgede rekabetin arttığı son yıllarda, Türkiye ve Kuveyt ilişkilerindeki olumlu seyrin altında yatan en önemli faktörlerden biri Kuveyt'in denge politikasıdır.

Her ne kadar yukarıda bahsedilen beş ana faktör ilişkilerin olumlu çizgide devam etmesine yardımcı olmuş olsa da, Kuveyt'in bölgesel liderlik arzusu ve Türkiye ile ideolojik bir ayrışmasının olmayışı Ankara'nın Körfez'de bir cephe ile daha karşı karşıya kalmasını engellemiştir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU