Cumhuriyet'le ilgili yanlış kanılar

Zeki Sarıhan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Türkiye'de 97 yıl önce, 29 Ekim 1923'te ilan edilen Cumhuriyet ve 1923-1950 dönemini kapsayan 27 yıllık "Cumhuriyet dönemi" ile ilgili birçok yanlış kanı vardı.

Bu yanlışlıkların nedeni, gerek Cumhuriyet döneminde, gerekse daha sonraki yıllarda okutulan müfredattan, dolayısıyla okul eğitiminden geçmiş kişilerin ezberlerinden, gerekse bugün de devam eden konu ile ilgili yayınların sığlığından kaynaklanıyor.

Okul görmüş pek çok kişi de dönemin özelliklerini yansıtan eserleri araştırma ve gerçekleri öğrenme zahmetine katlanmıyor. 


Cumhuriyet padişahlığın yerini mi aldı?

1923 Türkiye Cumhuriyeti, padişahlıktan koparak kurulmuş yeni bir rejim değildir. 23 Nisan 1920 Meclisi, adı konulmamış da olsa Cumhuriyet'ten başka bir şey değildi.

Çünkü Padişah'ın bu Meclis üzerinde hiçbir yetkisi yoktu. Hükümet, yetkiyi Padişah'tan değil, Meclis'ten alıyordu.

İkili bir iktidarın hüküm sürdüğü Kurtuluş Savaşı yıllarında Padişah, İstanbul Hükümeti'ni atayan bir konumdaydı.

Bu ikili iktidar da 1 Kasım 1922'de TBMM tarafından padişahlığın kaldırılmasıyla İstanbul'da da sona erdi, ülkenin yönetimi tek bir kurumda TBMM'de toplandı. 

Türkiye 1920 öncesinde de Padişahlıkla, yani mutlakıyetle yönetiliyor değildi. 1876 Birinci Meşrutiyeti'nden sonra, 1908 devrimiyle anayasa yeniden yürürlüğe girmiş ve ülke meşrutiyetle yönetilmeye başlanmıştı.

Başta bir Padişah'ın varlığı sürse de artık iktidar gerçek anlamda Meclis çoğunluğunun seçtiği hükümetteydi.

İttihat Terakki iktidarı döneminde Padişah V. Mehmet Reşat'ın yetkileri sembolik haldeydi. 1919'da Meclis dağıtıldığı için Padişah Vahdettin'in durumu güçlenmişse de İstanbul Hükümetleri de Padişah'ı yönlendirebilmişlerdir.

İstanbul Hükümeti için Meşrutiyet denebilir ;ama Ankara Hükümetleri 23 Nisan 1920'den sonra Cumhuriyet esaslarıyla iş görmüşlerdir. Cumhurbaşkanlığının görevleri Meclis başkanlığının elindeydi.


Cumhuriyet neden ilan edildi? 

29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanına bir hükümet krizi neden oldu. O tarihe kadar, bakanlar Meclis içinden tek tek seçiliyorlar, bu nedenle bakanlar ve Meclis çoğunluğu ile Meclis başkanı Mustafa Kemal Paşa arasında anlaşmazlıklar baş gösterebiliyordu.

Bunu önlemenin yolu, bir cumhurbaşkanının başbakanı ataması ve onun Meclis'ten güvenoyu alması usulünün kabul edilmesi olarak görüldü.

Mevcut hükümet istifa ettirilerek Cumhuriyet ilan edildi ve Mustafa Kemal Paşa cumhurbaşkanı olarak başbakanı atadı.

Dolayısıyla Türkiye'de Cumhuriyet idaresi, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'in yetkilerini artırma amacını güdüyordu.

Yeni Türkiye'nin kuruluşunun 29 Ekim 1923 olarak benimsenmesi ve 29 Ekim'in "en büyük bayram" olarak ilan edilmesinin nedeni budur. 


Cumhuriyet ilanına itirazların nedeni

O tarihte Cumhuriyet'e karşı muhalefet, rejimin adına ve içeriğine değil, Mustafa Kemal Paşa'nın yetkilerinin artırılmasına karşıydı.

Savaş yıllarında ve savaştan sonra Meclis'te böyle bir çekişme eksik değildi. Fakat Mustafa Kemal Paşa'nın cumhurbaşkanlığı yetkilerini ele geçirmesinden sonra onun diktatörlüğe doğru gittiği yolunda kaygılar arttı.

O günlerin ünlü karikatüristlerinden Ramiz'in "Cum…Hürriyet!" alt yazılı bir karikatürünün yayımlanması bu nedenledir.

Mustafa Kemal Paşa ve çevresi ise Cumhuriyeti'n ilanını muhalif mebusların Ankara'da bulunmadığı bir günde ve Meclis çoğunluğunun oyunu da gözetmeden gerçekleştirdi.

Cumhuriyet'in ilanına padişahçıların karşı çıktığı doğru değildir, çünkü 1 Kasım 1922'den beri bir yıldır ortada ne padişah, ne padişahçı vardı.

Kaldı ki Birinci Dünya Savaşı sonunda İmparatorlar, Çarlar, kralların tahtları yerlerde sürüklenirken, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin bile Cumhuriyet'e geçtiği bir dönemde Türkiye'nin padişahlığı koruması mümkün değildi.

Vahdettin'in Millî Mücadele'ye ihaneti de padişahlığın kaldırılmasını meşru hale getiriyordu.  


Modernleşme cumhuriyetle mi başladı? 

Modernleşme Cumhuriyet döneminde hızlandı ve hükümetlerin kesin bir politikası haline geldi. Fakat modernleşme Cumhuriyet'le başlamış değildi.  

Tanzimat'tan bu yana, yönetici sınıflardan başlayarak modern hayat bir hayli yaygınlaşmış, Batı'nın parlamento, siyasi partiler, basın, kadın hakları, eğitim, hukuk gibi kurumlarını Türkiye'ye monte etmede azımsanamayacak bir mesafe alınmıştı.

Cumhuriyet kadrolarının bu atmosferde yetiştiği gerçeğinden de bunu anlayabiliriz. Cumhuriyet ilan edilmeden önce de Türkiye, Ortadoğu'nun, hatta Rusya sayılmazsa bütün Doğu'nun en ileri ülkesiydi.

Medreselerin sayısı azalmıştı ve modern eğitim kurumları gitgide yaygınlaşıyordu. Canlı bir kadın hareketi vardı. 


Türkiye'de sınıflar yok muydu?

Cumhuriyet'in başında bulunan irade, daha Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye'de neden sosyalizm olamayacağına gerekçe olarak Türkiye'de sınıfların varlığını reddetti ve bu tez, Cumhuriyet döneminin amentüsü haline geldi.

Sınıf partisi kurmanın yasaklanması bile sınıfların varlığını kanıtlamaktadır. Tek parti olan CHP'nin bütün sınıfların çıkarlarını gözettiği de gerçek dışıdır.

CHP, Türkiye burjuvazisinin partisiydi ve ülkeyi kendine biat eden eşraf ve ağalarla işbirliği halinde yönetiyordu. Bu rejimin ekonomik temeli, zenginlikleri burjuvazinin elinde toplanması niyetine dayanır.

Cumhuriyet döneminde siyasi yasaklarla emekçi kitleler politika ve hak aramanın dışında tutuldu.


Demokrasi mümkün değil miydi? 

Tek parti dönemini savunanlar, o dönemde demokratik bir hayata koşulların elvermediğini ileri sürüyorlar. "Halk cahildi, yetişmiş aydın yoktu" gibi gerekçeler ileri sürüyorlar.

Oysa demokratik bir düzen kurmak için herkesin okumuş olması şartı yoktur. Cahiller de yurttaştır ve onların da siyasi hayata katılma hakları vardır.

Cahillerin de devletten beklentileri vardır ve bunu oylarıyla belli ederler. 20'nci yüzyılda devrim yapan ve demokrasiyi kuran halklardan Çin, Kore, Hindistan, Küba gibi ülkelerin halkının Türkiye halkından daha okumuş, bilgili olduğunu söylemek mümkün değildir.

Cumhuriyet döneminde Türkiye'de bir demokrasinin kurulmayışı, halkın cehaleti ile değil, yönetimin buna izin vermemesi ile ilgilidir.

Cumhuriyet döneminde partileri kapatılan, hapse atılanlar okumuş kişilerdi. Halkı okumuş, herkesin eğitimden geçtiği bir milletle demokrasi kurulacağı tezi de doğru değildir.

Dünyanın bazı ülkelerinde kurulan faşist veya otoriter rejimlerin, kültür düzeyi yüksek Almanya, İtalya, İspanya, Portekiz gibi ülkelerde kurulduğunu unutmamak gerekir.


SONUÇ: Bu yanlış kanılara ve Cumhuriyet'in zaaflarına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti, Modern Türkiye tarihinde bir aşamayı temsil ediyor.

Yapılacak iş, ondan kalan olumlu kurum ve uygulamaları almak, olumsuz ve günümüz ihtiyaçlarını karşılamayan yanlarını elemektir.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak" bu konuda olumlu bir görüşü yansıtıyor.

Bunun milletin çoğunluğunu oluşturan çalışan sınıflar için daha da ileri olanı Cumhuriyeti bir "halk cumhuriyeti" yapmaktır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU