İlk Anadolulular en çok tüberkülozdan, frengiden, enfeksiyonlardan bir de avlanma sonucu ölüyordu

Anadolu’daki ilk insanlara ait iskeletlerin ve kalıntıların incelenmesine göre en çok tüberküloz, rengi, dengesiz beslenme sonucu oluşan enfeksiyon hastalıkları ile av olma sonucu öldükleri tespit edildi

Kazılarda bulunan iskeletler eski insanların yaşantıları kadar hangi hastalıklardan öldüğüne dair de bilgi veriyor. Geçen haftalarda Van'da 2750 yıl önce yaşamış Urartulu bir kadının iskeleti takılarıyla bulundu / Fotoğraf: AA

Geçen haftalarda Van’da yapılan kazılarda 2750 yıl öncesinde yaşamış olan Urartulu bir kadına ait iskeletlerin üzerinde takılarıyla bulunması kamuoyunda ilgi uyandırdı.

Soylu bir kadına ait olduğu belirtilen kadının iskeleti üzerinde yapılacak incelemelerin o dönemki yaşama dair yeni bilgiler vereceği belirtildi.

İskeletler hangi dönemden kalırsa kalsın bilimin de yardımıyla yaşadıkları döneme dair önemli ipuçları veriyor.

ayla.jpg
Prof.Dr.Ayla Sevim Erol / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

İlk Anadolulu Denizliliydi, 1.5 milyon yıl önce yaşadı

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ayla Sevim Erol, elde edilen bulguların incelenmesine göre dünyanın farklı yerlerinde insanlık tarihinin başlangıcının farklı farklı tarihlerde gerçekleştiğini kaydederek, söyle konuştu:

Afrika’da yaklaşık 2.7 milyon yıl önce ilk insanlar yaşamaya başlamıştı. Anadolu’da Denizli Kocabaş köyünde yaklaşık 1.5 milyon yıla tarihlendirilen homo erectus fosili bulundu  Konya Dursunlu’da 900 bin yıl öncesine dair insan yaşamına ilişkin izler bulundu. Yine Karain ve Yarımburgaz’da da önemli sonuçlara ulaşıldı.

12 bin yıl öncesinde ilk yerleşimler başladı

Erol, insanların yerleşik hayata geçmiş olduğu neolitik dönem, yine dünyanın farklı yerlerinde farklı tarihlerde gerçekleşirken; Anadolu’da insan toplumlarının da yerleşik düzen içerisinde yaşamaya başladıkları belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

Göbeklitepe’de 12.000, Çatalhöyük 8000’de (bunların dışında Aşıklı höyük, Hacılar, Çayönü gibi diğer pek çok yerleşim alanları da mevcut) insan toplumları yerleşik hayata geçmiş olup günümüzden yaklaşık 12 bin yıl öncesinden beri farklı kültürlere ve morfolojilere sahip çok çeşitli toplumlar yaşamıştır.  Tabii ki bu toplumların kültürlerinden sonraki dönemlerde yaşamış olan toplumların kültürlerinde de etkili olmuş olmalıdır.

İlk Anadolular çok uzun boylu değildi

Erol, elde edilen iskeletlerin incelenmesine göre geçmişte yaşamış insan toplumlarının düşünüldüğü gibi çok uzun boylu olmadığını belirterek, süreç içerisinde boy oranında bir artış ve vücudun narinleşmesi olduğunu kaydetti.

Ölüm nedenleri arasında av olma da var

Erol, Anadolu’daki ilk insan toplumları arasında en çok ölüm nedenleri arasında tüberküloz (verem), sifilis yani bilinen adıyla frenginin yanı sıra olumsuz çevre koşullarına bağlı yetersiz ve dengesiz beslenme ile enfeksiyon oluşturan bazı hastalıklar ve savaşlar ile av olmanın da olduğunu söyledi.

Erol, 1.5 milyon önce Denizli Kocabaş’ta yaşayan insanda tüberküloz tespit edildiğini yine bulunan kalıntılarda Anadolu’daki ilk insanlarda sifilis (frengi) rahatsızlığının da görüldüğünün anlaşıldığını kaydederek, “Hastalık kemiklere yansıdıktan sonra ölümcül oluyordu” dedi.

Kafa dağlama tedavi yöntemleri arasındaydı

Erol, her şeye karşın ilk Anadoluluların kendilerince tedavi yöntemleri geliştirmeye çalıştıklarını da söyleyerek, şunları söyledi:

Mezarlardan ele geçen ölü hediyeleri ile mezar üzerindeki resimler ve bezemeler ile aşı boyalı kafatasları toplumların inançları hakkında bilgi verirken; trepenasyon ve kafa dağlama ve travma gibi örnekler de geçmişte yaşamış toplumların tedavi amaçlı bazı tıbbi uygulamalar da yapmış olduklarını göstermektedir.

yeşim.jpg
Doç.Dr. Yeşim Doğan / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

“Genetik çalışmalarla bireylerin ait oldukları toplumları değil genetik yakınlıklarını buluruz"

Son yıllarda gelişen DNA incelemeleri, iskeletlerdan daha farklı verilere ulaşılmasını sağlıyor.

Bunlardan biri de dünyanın farklı yerlerindeki topluluklarla olan akrabalık ilişkileri.

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü’nden Doç.Dr. Yeşim Doğan, bu konuda merak edilen bir soruyu yanıtladı.

Doğan, DNA incelemeleri ile kişilerin mensup olduğu toplulukların tespit edilemeyeceğini sadece genetik yakınlıklarının bulunabileceğini şöyle anlattı:

Örneğin bir kişinin DNA çalışması sonucunda M haplotipinde olduğu bulunmuş olsun. M haplotipinin Kafkasya’da yaygın olarak bulunduğunu biliyoruz. Ama M haplotipine farklı yoğunluklarda dünyanın hemen her yerinde rastlanmaktadır.

Bu durumda sadece M haplotipine sahip olmak bu kişinin Kafkas kökenli olduğunu söylemek için yeterli değildir.

Çünkü bugünkü populasyon yapısına ulaşana dek büyük göçler ve yer değiştirmeler yaşandığı için birbiri ile etkileşime girmemiş bir insan popülasyonundan bahsetmemiz imkansızdır. Bizler genetik çalışmalarla bireylerin net ait oldukları toplumları değil, belli topluluklara genetik yakınlıklarını buluruz. 

3000 yıl önce Anadolu’da sıtma yaygındı

Geçmişte yaşayan insanların kalıntılarından DNA analizi yolu ile bu coğrafyada yaygın olduğu bilinen bazı genetik hastalıkların tespit edilmesi mümkün olduğunu kaydeden Doğan, bu konudaki tespitleri de şöyle anlattı:

Doktora sonrası yapmış olduğumuz bir çalışmada 3000 yıl öncesine tarihlendirilmiş Van-Yoncatepe kazısı örneğinde kanda pıhtılaşma probleminin artması ile karakterize Faktör V Leiden (FVL) mutasyonunu bulmamız buna örnektir.

Anadolu özellikle sıtma hastalığının yaygın olduğu dönemde bazı mutasyonların sıtmaya karşı koruyucu etkisi nedeniyle, bu mutasyonların yaygın olarak görüldüğü bir bölgedir.

Anemi, talasemi, orak hücre anemi, ailesel akdeniz ateşi vb genetik bozukluklar bu bölgedeki tüm kazılarda bulunan insan kalıntılarında taranabilir.

Yine belli tarihsel dönemlerde yaygın olduğunu bildiğimiz enfeksiyon hastalıkları (tüberküloz, veba vb) ile ilgili çalışmaların da DNA analizleri ile gerçekleştirilmesi mümkündür. Tüm bunlar teknik olarak yapılabilir olsa da, DNA çalışmalarının maliyetlerinin çok yüksek olduğu gerçeği bu çalışmalar için en büyük kısıtlayıcı faktör olmaktadır.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU