AB Afrika'da açlığı körüklüyor

Afrika Kovid-19'un yeni merkez üssüne dönüşüyor. AB korumacı ticaret politikalarını acilen gözden geçirmezse gıda güvensizliğindeki büyük artış Kovid-19 krizini bir felakete dönüştürecek

Afrika Kovid-19'un yeni merkez üssüne dönüşüyor. Geçen haftalarda Güney Afrika doğal ölümlerde yüzde 60'lık bir artış kaydetti, bu da Kovid-19 sonucu ölenlerin sayısının bildirilenden daha fazla olduğuna işaret ediyor. Dünya Sağlık Örgütü de (DSÖ) geçenlerde Sahraaltı Afrika'da vakaların hızla arttığı konusunda uyarıda bulundu, buna benim ülkem Gambiya da dahil. Avrupa Birliği (AB), başta Ortak Tarım Politikası (CAP) olmak üzere korumacı ticaret politikalarını acilen yeniden değerlendirmezse gıda güvensizliğindeki büyük artış Kovid-19 krizini bir felakete dönüştürecek.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

CAP, Avrupalı çiftçilere yıllık 42 milyar euro (yaklaşık 366,8 milyar TL) civarında mali yardım sağlıyor, böylelikle onlara Afrika gibi yabancı pazarlarda adil olmayan bir avantaj sağlamış oluyor. STK ağı Coordination SUD'nin geçen sene yayımladığı raporun gösterdiği üzere bu gibi mali yardımlar, süt kotaları gibi pazar denetleme mekanizmalarının da ortadan kaldırılmasıyla beraber AB'li üreticilerin tarımsal ürünleri Küresel Güney'deki pazarlara düşük fiyatlara ihraç etme kabiliyetini artırdı.

Bu gibi politikalar pazarları çarpıklaştırıyor, gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini istikrarsızlaştırıyor ve geçim kaynaklarını yok ediyor. Örneğin CAP, başta buğday ve süt tozu üretimi olmak üzere Batı Afrika'daki tarımsal üretimi yıkıma uğrattı. Hatta sorun Afrika'nın ötesine de uzanıyor: Karayip ve Pasifik ülkelerindeki yerel sanayi ve tarıma da büyük zarar verildi.

AB'nin korumacı politikaları, gelişmekte olan ülkelerde çok daha az desteğe erişebilen çiftçilerin Avrupa ihracatıyla rekabet edememesi anlamına geliyor. Hatta Sahraaltı Afrikalıların yüzde 60'ının küçük çiftçi olmasına rağmen yerel gıda ihtiyacının yüzde 80 gibi ezici bir bölümü ithalatla sağlanıyor. AB'nin kendi çiftçilerine yönelik mali yardımları, BM Gıda ve Tarım Örgütü'nün "adil olmayan ticari antlaşmalar" olarak tanımladığı durumla birlikte AB'li çiftçilerin Afrikalı çiftçilerin fiyatlarını önemli düzeyde düşürmesine yol açtı. Yerel üreticilerin korumacılıkla bastırılması, Afrika nüfusunun yüzde 50'sinin küresel salgından önce bile gıda güvensizliğiyle karşı karşıya oluşunu kısmen açıklıyor.

Geçen ay AB'nin CAP'yi en azından Avrupa ölçeğinde nihayet yeniden değerlendireceğine dair bir umut zerresi oluşmuştu. Sunulan tekliflerden biri Avrupa'daki küçük çiftçilerin topluluk destekli tarım projelerini (CSA) genişletmesine yardım etmeye odaklanıyordu. Bu projeler çiftçileri tüketiciyle doğrudan etkileşime sokuyor. Teklif edilen reformlar, Kovid-19'a benzer viral enfeksiyonların ortaya çıkmasını ve yayılmasını kolaylaştıran endüstriyel hayvancılığa ve uzun mesafelere canlı hayvan ticaretine yönelik eleştirileri de yansıtıyor. 

Gelgelelim bu yaklaşım da özünde, "serbest ticaret" kisvesi altında AB korumacılığının nesnesi olmaya devam edecek Afrikalı üreticiler için zararlı olmayı sürdürüyor. CSA projelerinin özel olarak kâr getirdiği yerler tam da Batı Afrika gibi büyük miktarda küçük çiftçinin an itibarıyla korumacı politikalar yoluyla piyasa dışına itildiği bölgeler.

AB'den gelmesi gereken, politikalarının Afrikalı çiftçiler üzerindeki tesirini daha bütüncül şekilde değerlendiren, daha adil bir yaklaşım. Bu sırada Avrupalı politikacılar küresel salgını bahane ederek tasarıları en erken 2022 sonuna kadar rafa kaldırdı.

Daha da fenası, AB kendi kriz stoklarını artırmak için gıda ihracatını sınırlandırmaya hazırlanıyor. Bu durum küresel gıda tedarik zincirlerini daha fazla sekteye uğratırken küçük çiftçilerin üzerindeki basıncı artırarak Afrika'nın gıda tedariğini Afrikalı çiftçileri desteklemeksizin doğrudan sınırlayabilir.

CAP, gelişmekte olan ülkelerin tarımını harap eden tek AB politikası da değil. AB'nin 2019'da görünürde ormansızlaşmayı engellemek için palm yağı ithalatına getirdiği yasak da benzer şekilde yanıltıcı.

Biyoyakıtlarda kullanılan yaygın bir gıda ürünü olan palm yağına yönelik genel bir yasak, talebi ayçiçek yağı veya kolza tohumu yağı gibi daha az verimli ve doğal kaynak yoğunluğu daha fazla olan tarımsal ürünlere kaydırabilir; bu da daha fazla ormansızlaşmaya ve daha büyük doğal tahribata yol açabilir. (Bazı politika uzmanları yasaktaki gayenin de bu olduğunu düşünüyor: Çevrecilik kisvesine rağmen yasak özünde AB'nin kendi yağ tohumu sanayisini büyütmeyi hedefleyen korumacı bir çaba.)

Niyet ne olursa olsun yasağın, palm yağı üreticilerinin yüzde 50'sini oluşturan küçük çiftçilerin geçim kaynaklarını harap ettiğine şüphe yok. Buna Kovid-19 krizinin sebep olduğu genel talep düşüşünü de eklerseniz dünyanın en büyük palm yağı üreticilerinden Malezya'daki küçük çiftçilerin ülkede sürdürülebilir üretimi garantileyen devasa ilerlemeye rağmen gerçek bir "hayatta kalma kriziyle" karşı karşıya olduğunu görürsünüz.

AB'nin bu konudaki yaklaşımını da yeniden değerlendirdiğine dair göstergeler var. Öte yandan gereken değişimler garanti altına alınmaktan uzak.

Kovid-19 krizi Afrika'da tırmanırken bunun iktisadi, toplumsal ve nihayet siyasal sonuçları ciddi olacak. Düşüncesizce oluşturulmuş politikaların ve faaliyetlerin zararlı etkileri derinleşecek ve çoğalacak. Bu sert faaliyetlerin bedeli, milyonlarca insanın aç kalması olacak.

AB Afrika'ya küresel salgın esnasında ve sonrasında gerçekten yardım etmek istiyorsa eşit şartlarda bir hareket alanını güvence altına almak ve gıda güvenliğini geliştirmek için ticaret politikalarını derhal değiştirmeli. Hepimiz aynı krizin içindeyiz. Bizler Batı Afrika'da bununla mücadele ederken bir başımıza bırakılmayacağımızı umuyoruz.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

project-syndicate.org

Independent Türkçe için çeviren: Şafak Küçüksezer

DAHA FAZLA HABER OKU