Doç. Dr. Şener: Salgınla sınıfsal eşitsizlikler daha da görünür oldu

Birleşik Krallık’ta yaşayan akademisyen Doç. Dr. Şener, salgın karşısında Türkiye'nin Birleşik Krallık’tan daha erken tedbir almasına karşın, ekonomik kriz nedeniyle tedbirlere uyulmasının zor olduğunu söyledi

Londra'nın batısındaki Hartley Wintney kasabasında yer alan St. Mary's Kilisesi'nin yetkili papazı Angie Smith, Paskalya kutlamaları için sosyal medyadan canlı yayın yaptı/ Fotoğraf: AFP

Hayatı durma noktasına getiren koronavirüs salgını kendisini Avrupa'da ilk kez gösterdiği dönemde karantina yerine "sürü bağışıklığı" yöntemini deneyeceğini açıklayan Birleşik Krallık’ta ilk vaka 30 Ocak’ta görüldü.

Virüse başta yeteri kadar önem atfetmeyen ancak bir süre sonra kendisi de bu virüse yakalanarak yoğun bakımda kalan Başbakan Boris Johnson'ın kararı çok eleştirildi. 

Gelinen süreçte İngiltere'deki bilanço ise 90 bine yakın vaka ve 11 binin üzerinde ölüm... 

İki yıldır Birleşik Krallık’ta yaşayan ve London School of Economics (LSE) İletişim ve Medya Bölümünde misafir öğretim üyeliği yapan Doç. Dr. Gülüm Şener, ülkedeki vaka sayılarının özellikle yarıyıl tatiliyle birlikte, 17-21 Şubat tarihlerini takip eden haftalarda arttığını söyledi.

Tükenmez Haber’den Necmi Şahin’e konuşan Şener, 'mavi yaka' çalışanların hâlâ işe gitmek zorunda bırakıldıklarını belirterek 'Birçok insan işini kaybetti bu süreçte. Salgınla sınıfsal eşitsizlikler daha da görünür oldu' dedi.
 

Gülüm Şener
Gülüm Şener / Fotoğraf: Tükenmez Haber


Yarıyıl tatilinde İtalya’ya kayak tatiline giden öğrencilerde ülkeye döndükten sonra hastalık görülmeye başlandığını ifade eden Şener, şunları anlattı: 

Virüsle ilgili haberler çıktıkça insanlar panikle marketlere koşup alışveriş yapmaya başladılar.

12 Mart’ta Başbakan Boris Johnson, televizyonda ‘birçok aile sevdiklerini erken kaybedebilir’ dedikten sonraki gün sabah 10:30’da markete gittiğimde 70 yaş üzeri insanların alışveriş sepetlerini doldurmak için markete koştuklarını gördüm.


“Okulların kapatılmasında geç kalındı”

Birleşik Krallık’ta 20 Mart’a kadar okulların kapatılmadığını ve bu yüzden geç kalındığını ifade eden Şener, “Çünkü bu virüsten en az etkilenen çocuklar, bir anlamda taşıyıcı olmuş olabilirler. 23 Mart’a gelindiğinde Başbakan Johnson ‘lockdown’ ilan etti ve ‘evde kalın’ dedi. Bu tarihte ülkede 606 kişi virüsten hayatını kaybetmişti ve vaka sayısı 6 bin 656’i bulmuştu” dedi. 

Ülkede bu hafta can kaybının çok yüksek olduğunu belirten Şener, ülkedeki günlük yaşamı şöyle anlatıyor: 

Bu hafta ölü sayısı açısından zirvedeyiz. Günde 700-900 kişi -hatta iki gün önce 980’di- hayatını kaybediyor maalesef.

Her gün evde kalın çağrıları yapılıyor, üç kural var: sadece market ve eczaneler açık, ‘keyworker’ dedikleri sağlık, ulaşım vs. gibi temel işleri yapan kişiler dışarı çıkabiliyor ve sosyal mesafe kuralına dikkat ettikleri sürece insanların günlük sporunu yapmasına izin veriliyor.

Fakat ‘gevşek’ lockdown, özellikle havanın harika olduğu geçen hafta sonundan itibaren insanların parklara gitmesine neden oldu. Geçen haftadan beri polis parkları gezip güneşlenenleri veya spor yapmayanları ikaz ediyor.

“Ölü sayısı artıkça hükümete olan öfke de artıyor”

Şener, ülkede ölü sayısı arttıkça hükümete olan öfkenin de öfke arttığını belirterek, “İnsanlar ‘sürü’ olarak adlandırılmış olmaktan da rahatsız. Eleştirirken sürekli bu ‘sürü’ye atıf yapıyorlar” ifadelerini kullandı. 

Boris Johnson hükümetinin genel olarak “geç kalınmakl" eleştirildiğini ifade eden Şener, “Başbakan, dün hastaneden çıktıktan sonra paylaştığı videoda NHS çalışanlarına teşekkür etti, 'Hayatımı onlara borçluyum' dedi. Umarım Johnson, kamu sağlığının ne kadar önemli olduğu anlamıştır bu süreçte” yorumunda bulundu.

“Sürü bağışıklığı’ hükümetin resmi politikası değildi”

 "Sürü bağışlıklığının" hükümetin resmi resmi politikası olmadığını söyleyen Şener, hükümetin baş sağlık danışmanı Patrick Vallance'in 4 Mart’ta BBC Radio 4’a verdiği bir demeçte “sürü bağışıklığı”ndan söz etmesiyle bir infial oluştuğunu hatırlattı. 

Dünya Sağlık Örgütü'nün Birleşik Krallığı uyardığını söyleyen Doç. Dr. Şener, "Imperial College’daki bilim insanlarının yayınladığı bir raporla salgının yaratacağı yıkımı anlattı. Gelen tepkiler üzerine daha sonra hükümet yetkilileri U dönüşü yapıp, bu bizim resmi politikamız değil diye açıklama yaptılar" dedi. 

“Hükümet ekonomiyi önceledi”

Şener, hükümetin en başında salgınla ilgili işleri sıkı tutması gerektiğini ifade ederek, başlarda hastalığın pek ciddiye alınmadığını ve hazırlıksız yakalandıklarını söyledi:

“Küresel ve mobil bir dünyada, bu tür salgınların yayılması çok hızlandı, ülkede ilk vaka 30 Ocak’ta görülmesine rağmen martın üçüncü haftasına kadar önlem alınmadı. Ekonomiyi öncelediler diye düşünüyorum" diyen Gülüm Şener, ülkenin kamu sağlığı sisteminin (NHS) yıllardır izlenen neoliberal politikalarla güçsüzleştirildiğini savundu. 

"Normal şartlarda zaten burada mahallenizdeki sağlık ocağından doktor randevusu almak için en az 15 gün beklemeniz gerekiyor, acil servislerde ortalama bekleme süresi 3 saat" diyen genç akademisyen, devlet hastanelerinin çalışan, teçhizat ve bütçe açığıyla faaliyet gösterdiklerini söyledi. 

Şener'e göre salgının ilk haftalarından beri NHS çalışanları kişisel koruyucu kıyafetlere ve malzemelere sahip değildi. Hükümet bu malzemeleri tedarik etmeye çalışıyordu ancak otomobil fabrikalarından da solunum cihazı üretmeleri istendi. Emekli doktorlar, hemşireler gönüllü olarak göreve çağrıldı ve NHS'in 13,4 milyar poundluk borcu silindi. Londra’da Excel Fuar Alanı’na 4 bin yatak kapasiteli bir hastane dokuz günde inşa edildi. 

 

“Mavi yaka çalışanlar hâlâ işe gitmek zorunda bırakılıyor”

Şener, Türkiye’de önlemlerin Birleşik Krallık'a göre daha erken alınmasına rağmen, Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz nedeniyle önlemlere uyulmasının daha zor olduğu görüşünde:
 

Dışarıdan takip edebildiğim kadarıyla Türkiye’de önlemler daha erken alındı, örneğin okullar 13 Mart’ta tatil edildi, İBB toplu ulaşım araçlarını dezenfekte etmeye başladı, buraya göre daha erken “evde kalın” çağrıları yapılmaya başlandı.

Ancak Türkiye bir yandan da ekonomik krizle mücadele verdiği için kurallar olsa da bunlara uyulması daha zor olacaktır diye düşünüyorum.

Belki işini uzaktan yapabilen beyaz yaka eve kapanabilir, ancak mavi yaka çalışanlar işe gitmek zorunda bırakılıyorlar hâlâ. Birçok insan işini kaybetti bu süreçte. Salgınla sınıfsal eşitsizlikler daha da görünür oldu.

Dikkatimi çeken bir diğer nokta da Türkiye’de ve ABD’de virüsle mücadelede plazma tedavisini denemeleri. Birleşik Kralık ise bu konuya henüz temkinli yaklaşıyor.


Dünyanın farklı ülkelerindeki ‘ölü rakamlarının gizlendiği’ tartışmaları İngiliz Guardian gazetesinin de gündemindeydli.

Gazete, ülkede huzurevlerinde hayatını kaybeden yaklaşık 1000 kişinin “resmi ölü rakamlarına dahil edilmediğini” yazdı.

Şener, buna ilişkin “Bu konuda eleştirenler gördüm. Bildiğim kadarıyla sadece NHS hastanelerinde ölenlerin rakamları açıklanıyor her gün. Huzurevlerindeki rakamları katmıyorlar sanırım, ama bunun için ayrı bir ekip oluşturulduğuna dair de bir haber okumuştum, fakat net bir bilgim yok” dedi.

“Ülkede güçlü bir sosyal yardımlaşma geleneği var”

Son olarak salgın karşısında Birleşik Krallık’ta yaşayanların tutumunu şu sözlerle ifade etti:
 

Ülkede güçlü bir “topluluk” (community) ruhu ve sosyal yardımlaşma geleneği var. Hükümet önlemlerde geç kalmış olsa da insanlar çoktan harekete geçip mahalle dayanışma ağlarını kurdular ve kırılgan grupların market ve eczane alışverişinden telefonla psikolojik destek hattına kadar birçok alanda örgütlendiler. Ayrıca sivil toplum kuruluşları da bu süreçte bağış toplayarak salgından en çok etkilenen kesimlere destek vermeye çalışıyorlar.

 

Tükenmez Haber

DAHA FAZLA HABER OKU