Yenilgi teorisi: 7 Ekim'i yeniden düşünmek

Fotoğraf: Reuters

4 Aralık 2023'te bu gazetede siyaset biliminde zafer teorisinin olmadığını yazmıştım.

O gün, siyaset ve strateji bilimlerindeki pek çok uzmanın şu ana kadar bütünleşik bir zafer teorisinin olmadığını bilmiyor olabileceğini de söylemiştim.

Bu bizi Binyamin Netanyahu'nun Gazze'ye yönelik savaşını nasıl yürüttüğünü ve herhangi bir zafer elde edip edemeyeceğini düşünmeye davet ediyor.

Artık savaşın üzerinden yaklaşık 7 ay geçtikten sonra Netanyahu ile yenilgi teorisini konuşmamız gerekiyor.

Lütfen biraz bekle sevgili okuyucu, çünkü Gazze'de yaşanan soykırım kadar ciddi bir şeyden bahsederken bir futbol taraftarı gibi davranamayız.

Mesele bir zaferi alkışlamak ya da bir yenilgiden pişmanlık duymak değil, olayları farklı bir perspektiften sakin bir şekilde analiz etmektir.

Bu arada Gazze'deki soykırımdan bahsettiğimde bu bir görüş değil, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde görülen hukuki bir gerçekliktir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Netanyahu ve hükümeti hangi yenilgi teorisi üzerinde durmalı?

Carl von Clausewitz savaş ile ilgili teorisini yazarken herhangi bir ordunun savaşın siyasi hedeflerini gerçekleştirememesinden söz etmişti.

Ona göre yenilginin tanımı budur. Netanyahu'nun son 7 aydır sürdürdüğü savaşın öncelikli hedefi olarak deklare edilen Hamas'ın ortadan kaldırılmasının henüz gerçekleşmemiş bir hedef olduğu dolayısıyla Clausewitz'in tanımına göre Netanyahu rejimi ve ordusunun yenilgiyi tattığı açıkça görülüyor.

Ancak bu tanım, askeri stratejik bağlamda yenilginin dar bir tanımıdır.

Bu sebeple bu yazıda yenilgi kavramını siyasi sisteme, devlet ve topluma etkilerini ele alarak daha kapsamlı olacak şekilde genişleteceğim.

Yenilgi ve zafer hakkında yazan tek kişi Clausewitz değil.

Düzenli orduların ve savaş teorisyenlerinin literatüründe yenilgi ve zaferin pek çok farklı tanımı bulunur.

Örneğin 18'inci yüzyıldaki Alman krallarından İkinci Frederick'in benimsediği birikim ve aleyhine dönme düşüncesi vardır.

Bu düşünceye göre küçük zaferler bir noktada birikerek nihai zafere ulaştırırlar, ancak bu noktadan sonra devam edildiğinde zafer yenilgiye dönüşür veya en azından sonuçları karşı ordunun lehine döner.

Orduların lojistik ikmal hatlarının dayanabileceğinin ötesine geçme teorisi de vardır, bu durumda ordu kuşatılabilir ve aç bırakılabilir, bu da onu yenilgiye uğratabilir.

Bunlar savaş tarihini inceleyenlerin bildiği teoriler.

Peki, bunlardan hangisi Netanyahu'nun Gazze'deki davranışı için geçerli?

İsrail'e yönelik diplomatik boykot, birçok ticari anlaşmanın iptali ve kendisine karşı Uluslararası Adalet Divanı'nda dava açılması, yenilginin daha geniş tanımına dahil edilebilir mi?

7 Ekim, Netanyahu'nun yenilmez ordusu ve hiç uyumayan istihbarat servisleri için yalnızca askeri bir yenilgi değildi, aksine, İsrail'in Filistinliler ile çatışmayı yönetmek ve İsraillilere çeyrek asırlık bir geçici barış kazandıran Oslo Anlaşmaları gibi taktiksel anlaşmalar yoluyla zaman kazanmak amacıyla benimsediği apartheid projesi için siyasi ve toplumsal bir yenilgiydi.

7 Ekim, çatışmayı yönetme ve zaman kazanma felsefesinin başarısız bir strateji olduğu ve her an, aniden ve yüksek maliyetle çökmeye mahkum olduğu mesajıydı.

Resmin netleşmesi için New York, Boston, California ve Teksas'ta Amerikan üniversitelerindeki gösterilerde tutuklanan Yahudi öğrencilere işaret etmek gerekiyor.

Bu öğrenciler normalde üniversiteye başladıktan sonra ikinci veya üçüncü dönemin yaz tatilinde İsrail'e giderlerdi.

Orada toprağı ekip kibbutz faaliyetlerine katılarak, yani tarıma dayalı yerleşim yerlerinde çalışarak Siyonist sosyalist proje hakkında bilgi edinirlerdi.

Siyonizm'in İsrail toprağı hakkındaki düşüncelerini dinlerlerdi.

Normal zamanlarda böyle olurdu ama şimdi özel Amerikan üniversitelerinin ve seçkin üniversitelerinin ücretlerini ödeyebilen varlıklı Yahudilerin çocukları olan bu öğrenciler, Gazze'deki imha savaşını kınıyorlar.

İsrail'in apartheid projesini kınıyorlar. Bazıları kibbutz deneyiminden dönüp bunu ahlaki açıdan kınıyorlar.

Bu davranış, iki devletli çözüme alternatif bir çözüm olarak apartheid projesinin yenilgisini temsil ediyor.

Buna ek olarak, 7 Ekim birçok İsrailli ailenin geri dönmemecesine dünyanın başka ülkelerine gitmesine yol açtı.
 


Peki tüm bunlar ne anlama geliyor?

Bu, İsrail'in ve özellikle Likud Partisi'nin, nihai çözüm olarak iki devletli çözüm yerine çatışmayı geçici süreçler ile yöneterek zaman kazanma girişiminin başarısız olduğu anlamına geliyor.

Bu girişim iki eksende başarısızlığa uğradı; 7 Ekim sürprizi yoluyla askeri eksen ile İsrail'de devletin ve toplumun istikrarına çözüm olarak apartheid politikasının sürdürülebilirliğine ilişkin ahlaki eksen.

Yakın zamanda İsrail'i Ortadoğu'daki karanlıklar denizinin ortasında bir demokrasi vahası olarak görenlerin, bugün İsrail ile Arap komşularını farklı bir şekilde karşılaştırmaya başlayacaklarını hiç düşünmemiştim.

Retorikteki bu değişim ile ABD'de İsrail'i destekleyen Yahudilerin davranışlarındaki değişiklik, iki devletli çözüme alternatif olarak apartheid projesinin yenilgisinin bir tanımıdır.

Zaman geçtikçe sadece medyanın dili değişmedi, aynı zamanda ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in Ortadoğu'ya yaptığı çeşitli geziler sırasında yaptığı açıklamaları takip eden herkes, Netanyahu ve savaş konseyinin davranışlarından dolayı ABD yönetiminin yaşadığı hayal kırıklığının boyutunu da fark edecektir.

Netanyahu hükümeti içindeki katı görüşlülerin tutumunun, ABD'nin Ortadoğu'yu hem Rusya hem de Çin'e yönelik büyük stratejisi içine yerleştirme hamlesini engellediğini düşündüğünü görecektir.

Blinken'in bugün benimsediği retorik, iki devletli çözüme giden yolun nasıl olacağından bahsediyor, tabi İsrail bölgedeki büyük ülkeler ile ilişkileri normalleştirmek istiyorsa.

Netanyahu'nun apartheid projesinin ve iki devletli çözüme alternatif olarak İsrailliler ile Filistinliler arasındaki çatışmayı yöneterek zaman kazanma felsefesinin başarısızlığını fark etmesi, Ortadoğu'da güvenlik ve barıştan ciddi bir şekilde bahsetmek için bir başlangıçtır.

Bu noktaya ulaşabilmek için de Netanyahu'nun, yedi aylık savaşın ardından uluslararası toplumda pek çok kişinin İsrail'e haydut bir devlet muamelesi yapmasına neden olan stratejik yenilgisini kabul etmesi gerekiyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU