Türk tarih kitaplarında “Şeyh Said İsyanı” olarak bilinen 1925 tarihli ayaklanmanın üzerinden 95 yıl geçti.
Hadise üzerindeki tartışmalar ve gerçekliklerin ortaya çıkması bir yana, hala konuyu tartışmak dahi “sakıncalıdır.”
Olaya yönelik tartışmalar hermönetik yaklaşımlar olmaktan son derece uzak tamamen “apokrif” bir temel üzerinden yürümektedir.
Olayın nedenleri, sonuçları ve arşiv belgeleri üzerinde tartışmalar henüz açıklıkla yapılmamıştır.
İstiklal Mahkemesi zabıtları dahi doksan yılı aşkın süre sonra açıklandı. Şeyh Said Efendi ve arkadaşlarının mezar yerleri ise henüz belirsizliğini korumaktadır.
Şeyh Said Efendi, 1865 yılında Palu’da Şeyh Mahmud Fevzi’nin oğlu olarak dünyaya geldi.
Dedesi Şeyh Ali Sebti Elazığ, Erzurum, Diyarbakır, Bingöl ve Muş illerini içine alan bölgenin Nakşibendi Tarikatı postnişiydi.
Aynı zamanda bu bölgedeki medreselerin de yöneticisi durumundaydı.
Şeyh Said genç yaştan beri Muş, Malazgirt, Hınıs ve Palu’daki medreselerde eğitim görerek dönemin en iyi eğitimlerini almış, Arap ve İslam felsefesinin yanında eski Yunan felsefesi ile mantık derslerini de okumuştu.
Arapça’yı ve Osmanlıca’yı da Kürtçe kadar iyi okuyor, konuşuyor ve yazıyordu.
Kürdistan İstiklal Cemiyeti diye bilinen “Azadi” grubu, Şeyh Said ayaklanmasında en büyük rolü oynamıştır.
Binbaşı Kasım (Kaso) aracılığı ile ayaklanma sürecini baştan beri adım adım takip eden hükümet, Şeyh Said’in kayınbiraderi Cibranlı Halid Bey ile Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Bey’in tutuklanması kararı verir. 1
Yusuf Ziya Bey 10 Ekim 1924’te, Halid Bey ise 20 Aralık 1924’te gözaltına alınıp Bitlis Cezaevi’ne götürülür.
22 Aralık 1924 tarihinde ise Şeyh Said, Hınıs Karakolu’na götürülür ve ifadesi alınır.
Serbest kaldıktan sonra Hınıs’ı terk etme kararı alır. 2 Yakalanmaları ardından Halid Bey ve Yusuf Ziya Bey 14 Nisan 1925 tarihinde Bitlis’te idam edilirler. 3
Şeyh Said Şuşar’ın Gökoğlan bucağının Kırıkan köyünde aşiret reisleriyle durum değerlendirmesi yapma gereği duymuştu.
4 Ocak 1925 günü yapılan bu toplantıya İstanbul’a gidip Seyyid Abdülkadir ile görüşen oğlu Şeyh Ali Rıza da katıldı. 4
Ayaklanma 11 Şubat 1925 tarihinde Piran’a (Dicle) gelen Şeyh Said’in beraberindekilerden bazılarının tutuklanmak istemesiyle başladı. 5
Bir provakasyon tertip edilir, tartışmalar çıkar ve olaylar çatışmaya dönüşür. Hızla çıkan olaylar, sonuçta bir halk ayaklanmasına dönüşür.
14 Şubat’ta Şeyh Said sayıları on bine varan beraberindekilerle Genç’e (Daraheni) el koydu ve Modan aşiret reisi Faki Hasan’ı kaymakamlığa tayin etti.
Genç şehri geçici başkent ilan edildi. 6 Şeyh Said 14 Şubat 1925 günü ilk yazılı emirlerini burada ‘Emir el Mücahidin Muhammed Said Nakşibendi’ imzasıyla yayınlamıştır. 7
Bundan sonraki süreçte Çapakçur, Elazığ, Muş, Maden, Ergani, Piran ve Siverek ele geçirilir.
Bizzat Şeyh Said Efendi’nin komuta ettiği kuvvetler ise Diyarbakır üzerine yürür. Diyarbakır’ın alınamamasından sonra ayaklanmanın seyri değişir.
Hükümet Şeyh’in alinde olan şehirleri teker teker geri alır. Şeyh Said ve yanındakiler İran’a geçmeye karar verirler. 8
Bacanağı Cıbranlı Binbaşı Kasım’ın ihaneti sonucu yakalanıp devlet güçlerine teslim edildi. 21 Mayıs günü İstiklal Mahkemesi’nde sorgusu başladı.
Atatürkçü kimliği ile bilinen Uğur Mumcu bu mahkemeler hakkında şöyle demiştir:
Avukat tutulmayan, Yargıtay yolu kapalı olan, verilen idam kararlarının iki gün içinde infaz edildiği, astığı astık, kestiği kestik İstiklal Mahkemeleri… 9
Mahkeme bittikten sonra (!) 29 Haziran 1925’te Şeyh Said Efendi ve dava arkadaşları idam edildiler.
Ayaklanmanın ortaya çıkışı hakkında ünlü İngiliz tarih felsefecisi Arnold J. Toynbee’nin analizleri önemlidir.
Toynbee, ayaklanmadan 2 sene önce Türkiye’ye gelerek önde gelen yetkililerle görüşmüş ve dönüşünde yazdığı makalede Kürtlerin Türkleştirilmesi için nasıl bir çaba gösterildiği konusuna değinmiştir ve bu asimilasyoncu politikaların sonunda ‘bir zamanlar Arnavutların Osmanlı İmparatorluğu’na sorun oldukları kadar, Kürtler’in de Ankara’ya sorun olmasına yol açacağı’ sonucuna varmıştır.
Modern Türkiye’nin kuruluşunda aktif roller alan, medeniyet tarihçisi olan ve döngüsel karşılaştırmalı tarih anlayışına sahip İngiliz profesör Toynbee, oluşturulan bu inkar politikasının sonucunun savunduğu “meydan okuma ve tepki” teorisine uygun bir şekilde sonuçlanacağını söyler.
Şeyh Said olayının nedenlerinden biri olarak Kürt tarih uzmanı David McDowall, şöyle der:
Hilafetin kaldırılması… Kürtler’in Türklere karşı duyduğu son ideolojik bağı da kopardı. 10
Benzer bir konuya Atatürk Araştırma Merkezi asli üyesi Prof. Dr. Ömer Kürkçüoğlu da değinir:
Halifeliğin kaldırılmış olması, Kürtlerin ayaklanmasında önemli rol oynadığı gibi Kürt unsurunun çoğunlukta bulunduğu Musul üzerindeki Türk iddiasını da zayıflatmıştır.
Musul sorununun çözüme kavuşturulmamış olduğu bir sırada Halifeliğin kaldırılması Türkiye’nin Musul tezine manevi bir darbe indirmiştir.
İngiltere’nin Musul’daki bir görevlisi, halifeliğin kaldırıldığı yolundaki haberleri hayretle karşılayıp, inanmakta güçlük çektiklerini yazmaktadır.
Bu İngiliz görevlisi, o zamana kadar Kürdistan’ı patlamaya hazır bir volkan gibi kaynaştıran Türk propagandasını, Kürtlerin halifeye kesin bağlılığına dayandırıldığını, Türklerin kendi bindikleri dalı kesmelerini ise İngiltere için inanılmayacak kadar mükemmel bir şey olduğunu belirtmektedir. 11
Bu iki analizin ortaya koyduğu hilafet kavramına yönelik desteği Şeyh Said üzerinden değil de toplum da Abdulhamid’ten beri devam eden İslamcılık anlayışına Kürtlerin de ciddi düzeyde destek vermesi olarak okuyabiliriz.
Musul meselesinin de Şeyh Said olayı ile ilişkilendirilmesi hükümetin apokrif iddasından öteye gidememiştir.
Bu konu ile ilgili Taha Akyol, şunları söylemektedir:
Musul mu? ‘Muhalif’ Kazım Karabekir’in cevabı şöyledir:
'Musul’a gidersek, Yunan Trakya’yı tekrar işgal edebilir!'
Yine ‘muhalif’ Başbakan Rauf (Orbay) Bey’in cevabı, özetle:
'Musul’daki İngiliz savaş uçaklarına karşı bizim elimizde benzin bile yok!' 12
Yani resmi Türk tarih tezinin iddiası olan Musul konusundaki determinist yaklaşımın aksine genç Türkiye hükümeti Musul’da reel politik davranmış ve bilinçli bir şekilde geri çekilmiştir.
Özetle ayaklanmanın başarısız olmasında tespit ettiğimiz birkaç önemli neden vardır.
Bunlara kısaca değinmek gerekirse:
1. Henüz ayaklanma hazırlık aşamasındayken ‘Piran Provakasyonu’ diye isimlendirilen olayın yaşanması.
Şeyh Said bir düğüne katılmak üzere Piran’da bulunan kardeşi Şeyh Abdurrahim’in evine misafir olur.
Hükümet yetkilileri bunu fırsat bilip, altı asker kaçağını yakalamak amacıyla Jandarma Birliği komutanları Teğmen Mustafa ve Teğmen Hasan Hüsnü’yü görevlendirmiştir.
Şeyh Said, aranan adamların kendisi köyü terk ettikten sonra alınması yönünde uyarılarda bulunmuş, buna rağmen provakasyon devreye sokulmuş ve ayaklanmanın erken başlaması sağlanmıştır.
Bu olayın yaşanmaması durumunda hadisenin siyasi görüşme ve uyarılar ile mi ilerleyeceği yoksa başka bir hal mi alacağı da eldeki verilerle yeteri düzeyde açıklanamamakta olsa bile daha ziyade siyasi görüşmelerle ilerleyeceği kanaati ağır basmaktadır.
2. Ayaklanmanın başından beri devlete bilgi veren Binbaşı Kasım (Kaso) ve ona itimat ederek önemli noktalara gelmesinde etkili olan üst yöneticilerin olması.
Binbaşı Kasım Ataç ihaneti hakkında sürgünde Söke Kaymakamı Kazım Atakul’a şunları anlatmaktaydı:
Şeyh Said’in aslında bana hiç güveni yoktu. Fakat Şeyh Abdullah (Melakan) ona güven vermişti. 13
Uğur Mumcu’nun 90’lı yıllarda TBMM Arşivlerinde yaptığı çalışmalarla İstiklal Mahkemesi zabıtlarına dayanarak açıkladığı bu tutanaklara bugün TBMM’den resmi olarak da ulaşılabilmektedir.
3. Abdulhamid’in kurduğu Hamidiye alayları zamanında Sünni Kürt aşiretler ile Alevi aşiretleri arasında yaşanan husumetlerin isyanda gün yüzüne çıkması
(Sünni Cıbran Aşireti ve Alevi Hormek çatışması gibi)
4. Ayaklanmanın başından beri devlete bağlılıklarını bildiren Kürt ailelerin olması
Ayaklanmaya destek veren Kürt aşiret ve tarikatların sayısı da çok fazla değildi. Kürtler içerisinde çok fazla etkiye sahip olan Norşin Şeyhleri, Hizan Şeyhleri, Cizre Şeyhleri, Bitlis’teki Küfrevi ailesi, Hamidi Şeyhleri, Muş’taki Oxin Şeyhleri isyana destek vermeyen şeyhler arasındadır. 14
Çarek, Hormek, Lolan, Bidin, Karabaş, Hazro, Sim Haçlı, Şüküran aşiretleri başkaldırıya karşı hükümet güçlerinin yanında savaşmalarına rağmen, sürgünden kurtulamamışlardı. 15
Bunların dışında Heverki aşiretinin ağası Haco Ağa başkaldırı esnasında Ankara’ya ‘Cumhuriyet hükümetinin ezici kuvvetine dayanarak hainlerle son nefesimize kadar savaşacağımızı bildiririz’ telgrafları çekmesine rağmen, onun bu çıkışlarına destek veren Cenbirit (aşiret reisi Hüseyin), Hasankeyf (aşiret reisi Şeyh Ahmed), Keşuri-Dekşuri* (aşiret reisi Gercüşlü Bedreddin), Hevergin-Heverki* (aşiret reisi Çelebi), Resan-Raman* (aşiret reisi Cemil), Mahalmi (aşiret reisi Halil), Hisar (aşiret reisi İsmail), Irnas-Arnas* (aşiret reisi Salih), Taban (aşiret reisi Reşit), Varazisi (aşiret reisi Reşit), Miran (aşiret reisi Naif), Devriye, Pişri (aşiret reisi İbrahim), Alevkan ve Serbitan aşiretleriyle sürgüne gönderilmişlerdi. 16
Cıbranlı Halid Bey’in Şeyh Said ve Yusuf Ziya ile birlikte bir ayaklanma hazırladıklarını Genç eski milletvekili Hamdi Bey tarafından da İçişleri Bakanlığına bildirilmişti. 17
Şeyh Said’in torunlarından eski Erzurum Milletvekili Abdülmelik Fırat, anılarında Trakya Vize ilçesinde sürgündeyken kendilerini ziyarete gelen ve Şeyh Said’in büyük oğlu Şeyh Ali Rıza ile görüşen Kazım Dirik’in dediklerini şöyle aktarmaktadır:
1925’lerde Bitlis’te valilik yapmış Kazım Dirik geldi bir gün.
Vali Dirik başkaldırı esnasında Kürt aşiret ağalarını, şeyhleri ve beyleri belli bir ücret karşılığı satın alarak başkaldırıya karşı kullanan ve başkaldırıya büyük darbe vuran kişiydi.
Dirik şunları aktarıyordu:
‘Şeyh Said Hadisesi olduğu zaman Hoyti Aşireti Reisi Hacı Musa, Şeyh Masum Norşinli ve bir de Küfrevi ailesinden Şeyh Abdulbaki bana gelip, ‘Eğer bize 50 bin altın ve silah verirseniz bu işin karşısındayız’ dediler.
Kendilerine bu parayı verdim, onlar da karşı koydular. 18
5. İngiltere ve Fransa gibi emperyal güçlerin Hükümete olan yardımları
Ayaklanma için sevk edilen Türk askerlerinin çoğu Fransızlar’ın kontrolünde olan Suriye topraklarından geçen demiryolu vasıtasıyla bölgeye taşınmıştır.
Fransızlar bu askeri sevkiyata izin vermişlerdir. Martin van Bruinessen de Türk hükümetinin asker sevkiyatında Fransızlar’ın rolünü ‘Sevkiyat Fransızlar’ın Suriye’den geçen Bağdat Demiryolu’nun kullanılmasına izin verilmesiyle gerçekleşti’ 19 diyerek özetlemiştir.
Ayrıca İngilizlerin yeni kurulan devlete yönelik tutumlarını anlayabilmek için Arnold Toynbee’nin “Türkiye: Bir Devletin Yeniden Doğuşu” isimli eserine bakmakta fayda vardır.
6. Ayaklanma sırasında Elazığ ve Diyarbakır’da meydana gelen yağma ve kargaşa olayları
Bu olaylar hakkında Robert Olson, şunları demektedir:
Vali 24 Mart 1925 günü şehirden kaçmıştı. Ardından 300 Kürt şehre girerek Hükümet Konağı, Erzak Deposu ve Adliye Konağı’nı talana giriştiler.
Hapishane açılarak mahkumlar serbest bırakılmış, mahkumlar hükümet memurları ve zenginlerin evlerini göstermiş ve bu evler yağmalanmıştı. Tamamı Kürt olan hamallar ve oduncular da talana katılmışlardı.
Diğer gün Askeri Malzeme Deposu boşaltılmış ve Tütün Rejisi talan edilmişti. Şeyh Şerif ve yeni vali Müftü Mehmet şehre gelmiş fakat düzeni tekrar kuramamıştı. 20
Benzer olayların Diyarbakır surları içerisine sızan bazı kişilerce yapıldığı da söylenmektedir.
Bu talan olaylarının bizzat hükümet yetkililerince planlı bir şekilde yapıldığının ve ayaklanmaya desteği kesmeyi amaçladığı da söylenmektedir.
7. Hükümetin silah ve sayı üstünlüğü
Şeyh Said ayaklanması başladığı tarihlerde Türkiye’nin Mardin’de sadece ikisi kullanılabilir durumda olan 6-7 uçağa sahip bir hava filosu bulunmaktaydı.
Bölgede çatışmaların ortaya çıkması ile beraber Fransızlardan alınmış dört uçaklık bir filo daha bunlara eklenmiştir.
Bu altı uçak Diyarbakır’da her gün 6 kez bombalama yapıp sonra tekrar Mardin’e dönmektedir.
Musul’da hava teğmeni olan Özel Hizmet Subayı H.V.Johns, filonun Almanların eğittiği bir Türk yüzbaşı tarafından kumanda edildiğini tahmin etmektedir. 21
Hava filosunun yanında askeri üstünlük de hükümet güçlerindeydi. Hasretyan’ın aktardığı bilgiye göre 200 bin Türk askerine karşı 40 bin Kürt savaşçı bulunmaktaydı. 22
Robert Olson ise, 15 bin kişilik Kürt grubuna karşılık, 52 bin Türk askerinin olduğunu söylemektedir. 23
Ayaklanma sırasında Diyarbakır komutanlığı yapan Şeyh Ali Rıza da hükümetin yaptığı saldırılarda tüfeklere monte edilerek el bombası gibi atılabilen Fransız yapımı bir tür bomba kullandıklarını söyler.
İngiliz belgeleri, Şeyh Said olaylarındaki apokrif Türk tarih yazıcılığının bir başka büyük iddiasını daha tereddüde mahal bırakmayacak bir biçimde geçersizleştirmektedir.
İngilizlerin meseleye dahil olmadığını gösteren pek çok göstergeye rağmen, bu tez itibarını hep korudu.
Belgeler, ayaklanmanın ardında İngilizler’in olmadığını, bir kez daha bütün açıklığı ile göstermektedir.
Ayaklanmanın hemen öncesinde, büyük ihtimalle dönemin Azadi örgütü mensupları Bağdat’taki İngiliz Havva Kuvvetleri Komutanlığı’na muhtemel bir ayaklanmaya destek için başvurmuş, ancak FO 371/10121 E 46004 numaralı belgenin 24 de gösterdiği üzere bu destek verilmemiştir.
Ayaklanma esnasında İstanbul ve Londra arasında yapılan yazışmalar, İngilizlerin ayaklanmayı izlemekle yetindiklerini ve ayaklanmanın kapsamı hakkındaki bilgileri Türk basınından derlediklerini göstermektedir.
Ancak İngilizlerin 1925 ayaklanması esnasındaki Kürt siyaseti ve Kürt ideallerine olan mesafeleri en net bir biçimde İngiliz arşivlerindeki FO 371/10835 E6730 numaralı belgede 25 gözler önüne serilmektedir.
1925 Ayaklanmasının bastırılmasının hemen ardından İran’a geçen Şeyh Said’in oğullarından Şeyh Ali Rıza, İngiltere’nin Tebriz Konsolosluğu’na giderek, İngilizlerin Kürtler hakkındaki politikalarını öğrenmek amacıyla 22 Ağustos 1925’te Konsolos B. Gilliant-Smith ile görüşür.
İngiliz konsolos bu görüşmeyi Sör P. Lorain’e ‘kurulacak bir devlet için destek arayışında bulunmak’ şeklinde bir analiz ile iletir.
Fakat İngiltereden gelen cevap olumsuzdur ve açıkça ‘majesteleri hükümetinin böyle bir politikaya destek vermesi düşünülemez’ denilmiştir.
Dönemin Başbakanı olan İsmet İnönü de Şeyh Said Ayaklanması ile ilgili hatıratında şöyle demektedir:
Şeyh Said isyanını doğrudan doğruya İngilizlerin hazırladığı veya meydana çıkardığı hakkında kesin deliller bulunamamıştır. 26
Döneminin en etkin siyasetçisi ve Milli Şef’i olan İnönü’nün dahi delil bulamadığı bir iddiayı hala Türk tarih yazıcılığında savunmak ciddi bir etik sorunudur.
Ayaklanma hakkında en çok tartışılan konulardan birisi de ayaklanmanın dini mi yoksa milli mi olduğudur.
Şeyh Said hadisesine yönelik dini-milli dikotomisi ile ilgili birçok farklı görüş bulunmaktadır.
Erik Zürcher, “1925 Şeyh Said İsyanı’nın altında hem milliyetçi hem de dini etmenlerin yattığını” savunmuştur.
Ona göre, Kürt halkı Şeyh Said’i hem Kürtlük hem de İslamlık için isyan eden dürüst ve saygın bir şeyh olarak andı. 27
Ali Bulaç’a göre de ‘Şeyh Said İsyanı, Kürt kimliğinin tanınması talebi yanında ağırlıklı olarak din adına yapılmış bir isyandır.’ 28
Martin van Bruinessen’e göre, ayaklanmanın amacı dini değerlere saygılı olan bağımsız bir Kürt devleti kurmaktı. 29
Ayaklanmada dini değerlerin daha öncelikli olduğunu söyleyen Bruinessen’e göre, Robert Olson da milliyetçi güdülerin dini etkenlere göre daha önemli olduğunu öne sürmüştür.
Kürt akademisyen Hamit Bozarslan, milliyetçi etkenlerin dini etkenlere göre daha fazla öne çıktığını dile getirmektedir.
Uğur Mumcu da ayaklanmanın islamcı bir nitelikte olduğunu vurgulamaktadır.
ABD’li Yahudi tarihçi Bernard Lewis’e göre, Şeyh Said’in amacı ‘hilafeti geri getirmektir.’ 30
İngiliz tarihçi Arnold J. Toynbee’ye göre de amaç ‘Mustafa Kemal Paşa’nın laik hükümetin kaldırdığı Şeriatı geri getirmekti.’ 31
95 yıl geçmiş olmasına rağmen henüz tarihsel gerçekliklerle yüzleşmemiş bir resmi tarih algısı devam etmektedir.
Ama çok daha trajik olan henüz mezar yerinin dahi bilinmiyor olmasıdır. Bu durum hem İslam’a ve uluslararası sözleşmelere hem de vicdani tüm değerlere aykırıdır. ,
Cenevre Ek 1 Protokolünde ‘kayıp ve ölü kişiler’ kısmında söz konusu ölen kişilerin ve bu kişilerin kalıntılarına saygı gösterilmesi, bu tür kişiler için ayrılan mezarlık alanlarına saygı gösterilmesi, ölenlerin kalıntılarının ve kişisel eşyalarının yakın akrabalarının isteği üzerine iade edilmesinin kolaylaştırılması gibi kavramlara değinilmektedir.
İslam hukukunda ise düşmanınızın cesedine bile gayri insani davranılamaz denilmektedir.
Cesedin ortada bırakılamaz ve mutlaka gömülmesi gerektiği söylenmektedir.
Ve en önemlisi de karşı tarafın istemesi durumunda iade edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Kaynaklar:
1. İlhami Aras, Adım Şeyh Said, İlke Yayınları, İstanbul, 1994, s.49
2. İbrahim Sediyani, Bütün Yönleriyle Şeyh Said Kıyamı, Şura Yayınları, İstanbul, 2014, s.250-252
3. Nuri Dersimi, Dersim Tarihi, Eylem Yayınevi, İstanbul, 1979, s.153; İbrahim Sediyani, a.g.e., Cilt 2, 2014, s.387
4. Uğur Mumcu, Kürt İslam Ayaklanması, Umag Vakfı Yayınları, Ankara, 2008, s.48
5. Naci Kutlay, 21. Yüzyıla Girerken Kürtler, Peri Yayınları, İstanbul, 2002, s.262
6. M.A.Hasretyan-K.M.Ahmad-M.Cıwan, 1925 Kürt Ayaklanması (Şeyh Said Hareketi), Jina Nu Yayınları, Uppsala, 1985, s.11
7. Uğur Mumcu, a.g.e., 2008, s.54
8. Altan Tan, Kürt Sorunu, Timaş Yayınları, İstanbul, 2009, s.208-210
9. Uğur Mumcu, a.g.e., 2008, s.108
10. David McDowall, ‘A Modern History of the Kurds’tan aktaran Mustafa Akyol, a.g..e., 2013, s.126
11. Mustafa Akyol, Gayri Resmi Yakın Tarih, Etkileşim Yayınları, İstanbul, 2013, s.126
12. Taha Akyol, ‘Dış Politika’, Hürriyet Gazetesi, 23 Mart 2017
13. Uğur Mumcu, a.g.e., 2008, s.85
14. Abdülkadir Menek, Kürt Meselesi ve Said Nursi, Nesil Yayınları, İstanbul, 2012, s.77
15. Halil Şimşek, Geçmişten Günümüze Bingöl ve Doğu Başkaldırıları, Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri Yayınları, Ankara, 2001, s.157
16. Mustafa İslamoğlu, Şeyh Said Ayaklanması, Denge Yayınları, İstanbul, 1998, s.116; Uğur Mumcu, a.g.e., 2008, s.59
17. Uğur Mumcu, a.g.e., 2008, s.49
18. Ferzende Kaya, Mezopotamya Sürgünü – Abdulmelik Fırat’ın Yaşam Öyküsü, Alfa Yayınları, İstanbul, 2005, s.54-55
19. Martin van Bruinessen, Ağa Şeyh Devlet, İletişim Yayınları, İstanbul, 2015, s.428
20. Robert Olson, Kürt Milliyetçiliğinin Kaynakları ve Şeyh Said İsyanı, Özge Yayınları, Ankara, 1992, s.167
21. Robert Olson, ‘Kürt İsyanları; Şeyh Said, Ağrı ve Dersim ve Türk Hava Kuvvetleri’nin Türk-Kürt Milliyetçiliklerinin Gelişimindeki Etkileri’, çev.Dara el Hüseyni, Kürt Tarihi Dergisi, Sayı 23, 2016, s.13
22. M.A. Hasretyan, a.g.e., 1985, s.24
23. Robert Olson, a.g.e., 1992, s.155-156
24. Mesut Yeğen, İngiliz Belgelerinde Kürdistan 1918-1958, Dipnot Yayınları, Ankara, 2011, s.158-171
25. Mesut Yeğen, a.g.e., 2011, s.215-217
26. İsmet İnönü, Hatıralar, Cilt 2, Bilgi Yayınları, Ankara, 1985, s.202
27. Naci Kutlay, Kürt Kimliği Oluşum Süreci, Belge Yayınları, İstanbul, 1997, s.248
28. Ali Bulaç, ‘Kürt Sorunu Forumu’, Mazlumder Paneli, 28-29 Kasım 1992, s.32
29. Martin van Bruinessen, Ağa Şeyh Devlet, İletişim Yayınları, İstanbul, 2015, s.442
30. Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK Yayınları, Ankara, 1984, s.266
31. Arnold J. Toynbee, Türkiye: Bir Devletin Yeniden Doğuşu, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1971, s.288
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish